
Hikmet Katreleri
343 subscribers
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

«Köpüğe gelince, o sönüp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah, böyle misaller verir.» Ra’d: 17 Bu dünyada önce kendine, sonra ümmete, ve de bütün insanlara faydalı olmaya bak. Faydalı olanı yap, faydalı olanı konuş, faydalı olanı ortaya koy. Fayda vereceğin şeyden geri durma. Fakat fayda vermeyecek şeyden de vazgeçmeyi, kendin için bir kâide bil. Faydasız olan (her) şeyi terk etmen, nefsin ve başka nefisler için ortaya koyduğun bir erdemdir. Bundandır ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mâlâyanîyi terk etmeyi, kişinin İslâm’ının güzelliğine bağlamıştır. Elinden ve dilinden sâdır olan şeyin boş ya da zarar veren bir şey değil, hayr ve yarar taşıyan bir şey olmasına özen göster. «Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emîn olduğu kişidir.» Elinin ve dilinin selâmeti, İslâm’ının kuvvetini gösterir. Fayda veren şeye gelince, Allah ihsânı ve ihsân sâhibinin emeğini zâyi etmez, boşa çıkarmaz; bilakis onun hayrını bâki kılar.. «İnsanlara fayda veren şeye gelince, o, yeryüzünde kalır..» «Allah, iyilik edenlerin mükâfâtını zâyi etmez..»

Dünya tuhaf ve anlaşılmaz bir şekilde dönmeye başladı.. Kul geç olmadan harekete geçmeli ve sâlih ameller işlemeye koşmalıdır. Abdulazîz eş-Şâya'

BİLDİKLERİMİZİ ÖNCE KENDİMİZ YAŞAYALIM İslâm davetçileri, her türlü zorluğa rağmen gerçekleştirdikleri bu amellerinin ahiret gününde yüzlerine çarpılmaması için daha önce de beyan ettiğimiz gibi, evvela söylediklerini kendileri uygulamalıdırlar. İnsanlara hayrı ve güzeli tavsiye edip kendileri İslâm dışı bir hayat yaşayanları Peygamber Efendimiz, korkunç bir benzetmeyle uyarmıştır: “İsra gecesinde, dudaklarını ateşten makaslarla kesen bir kavim bana gösterildi. Bunların kimler olduğunu sorduğumda (Cebrail) şu cevabı verdi: “Bunlar, ümmetinin dünyadaki hatipleri (insanlara nutuk atan önderleri)dirler. İnsanlara iyiliği emrederler ama kendilerini unuturlar. Allah’ın Kitabı’nı okurlar fakat içindekileri akıllıca düşün(üp amel et)mezler.”[1] Böyle kötü bir akıbete uğramamak için, söylenen güzel şeyler ilk önce davetçinin hayatında anlam bulmalıdır. İnsanın, kendi hayatında amelî hâle getirmediği şeyleri başkalarına söylemesini ve emretmesini Yüce Allah, ayetinde beyan ettiği gibi beğenmemiştir: “يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ” “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!”[2] Yapılmayan şeylerin söylenmesi riyakârlık olması münasebetiyle Allah, özellikle bu tip insanları kınamıştır. Aynı zamanda riya, salih ameli iptal eden bir günahtır. Peygamber Efendimiz de Kur’an’ı öğrenip yaşamayan insanları hoş görmemiştir. İdeal Müslümanın hem Kur’an’ı öğrenen hem de içeriğini yaşayanlar olduğuna sık sık atıflarda bulunmuştur. Kitap’ı/Tevrat’ı öğrenip amel etmeyen ve hayatlarına vahiyle anlam vermeyen Yahudiler[3] üzerinden bir benzetme yapan Allah (c.c.), şu ayetle Müslümanların âlimlerini ve bilgi sahibi kişilerini de uyarmıştır: “مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ” “Tevrat’ı (uygulama ve bütün insanlığa ulaştırma görevi) omuzlarına yüklendiği hâlde, onun (yol göstericiliğinden faydalanamayan, öğretilerine uygun yaşamayan, böylece üstlendikleri sorumluluğu gereğigibi) yerine getirmeyen Yahudilerin durumu, tıpkı ciltlerdolusu kitaplar taşıyan (fakat ne büyük bir hazine taşıdığının farkında bile olmayan) merkebin hâline benzer. (Evet, gerek sözleriyle, gerek davranışlarıyla) Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne kötüdür! Hiç kuşkusuz Allah, böyle zâlim bir toplumu asla doğru yola iletmez!”[4] Davetin hakkını vermemek ve hakikati gizlemek vahyi tahrif derecesinde bir suçtur. Buna göre, Kur’an bilginlerinin okuyup öğrendiklerini insanlarla paylaşmaları ve kendilerine lütfedilen güzelliklere başka insanları da çağırmaları yüklendikleri bilgilerin hakkını vermektir. Bu hakkı vermeyen kişileri, hadiste açıklandığı gibi Hz. Peygamber şu ağır ifadelerle uyarmıştır: “İnsanların en şerlisi, en faciri ve (günahlara karşı) en cesaretlisi Allah’ın Kitabı’nı okuyan ama Kitap’ın içerisindeki (şeylere insanları) davet etmeyendir.”[5] Davet ve tebliğin önemiyle ilgili ayet ve hadisleri iyi anlayan bir Müslüman bildiklerini anlık olarak diğer insanlarla paylaşır. Zihnini ve gönlünü boşaltarak Allah’ın huzuruna varmanın hazırlıklarını yapar. Eğer bildiklerini paylaşmadan huzura varacak olursa lanetleneceğini fark eder. Bu anlamda, bilenlere davet yolunda önemli görevler düşmektedir. [1] Ahmed, Müsned, c.III, s.180 [2] Saf 61/2-3 [3] Mukatil b. Süleyman, Tefsir, c.III, s.360 [4] Cuma 62/5 [5] Nesai, Cihad, 25 MEHMET SÜRMELİ