
Dinimiz İslam
2.3K subscribers
About Dinimiz İslam
Dinimiz İslam - Merak Ettiğiniz Bütün Dini Konular dinimizislam.com
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

➡️ *Ödünç verirken bir menfaat şart koymak* *Sual: Ödünç verirken bir menfaat şart koymak caiz midir? Ödünç verenin, borçludan hediye alması, yemeğini yemesi ve ondan herhangi bir suretle menfaatlenmesi caiz midir?* *Cevap:* Ödünç verirken bir menfaat şart koymak faiz olur. Haram olur. Şart koymadığı hâlde, öderken ayrıca bir şey fazla vermek caizdir. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, ödünç vermeği anlatmağa başlamadan buyuruyor ki, (Falana olan borcuma kefil ol dese, o da kabul edip ödese, kefil borçluya, (Belli zamanda bana ödersin) diyebilir. Fakat, falana olan borcumu öde dese, o da kabul edip ödese, borçlunun bunu ona belli bir zamanda ödemesi caiz olmaz. Çünkü, borçlu için ödemiş, borçlu şimdi buna borçlu olmuştur. Borcun belli bir zamanda ödenmesi ise caiz değildir). *(El-Ukûd-üd-dürriyye)* sahibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Alacaklısına, evini verip ücretsiz otur demek, fasittir. Ecr-i misl lâzım olur. Alacaklısına evini rehin verip, ücretsiz oturmasına izin verse, ücret lâzım olmaz. Alacaklıya rehini kiraya verirse, rehin fasit olur. Alacaklının rehinden istifade etmesi tahrimen mekruhtur. Bir kadın, oğlunu evinde, tamir etmek şartı ile oturtsa, senelerce oturup, tamir etmeden çıksa, anasına ecr-i misl ödemesi lâzım olur). (Maliki mezhebinde, ödünç verenin, şart olmasa dahi, borçludan hediye alması, yemeğini yemesi ve ondan herhangi bir suretle menfaatlenmesi caiz değildir. Şafii ve Hanbelî mezheplerinde, söz kesilirken şart edilmezse, caiz olur). Hanefi mezhebinde, bazı âlimler, şart etmeden alması caiz olur dedi ise de, bazıları, şartsız hediye almak da caiz olmaz dedi. Birincisi, kendisine her zaman hediye vermesi âdeti olan kimseden alması olup, fetva yoludur. İkincisi ise, takva sahipleri içindir. Borç alanın âkıl ve hicr edilmemiş olması lâzımdır. *Tam İlmihal s. 825* http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=825


➡️ *İslamiyet bozulmadı ki düzeltilsin!* 📆 (Osman Ünlü Hocanın 10.06.2025 tarihli yazısı) *Sual: Kendisini din adamı tanıtan Reformcu Mûsâ Beykiyef, gençleri aldatabilmek için; “Zamanımıza göre, dinimizde de yenilikler yapılmalıdır. Dinde bulunmayan birçok şeyler, hurafeler, sonradan İslamiyete karışmıştır. Bunları temizlemek, dinimizi ilk zamanındaki doğru, temiz hâline getirmek lazımdır” diyor. İslam dininin böyle bir şeye ihtiyacı var mıdır?* Cevap: Müslümanlarda, birkaç yüz seneden beri bir duraklama, hatta gerileme olduğu meydandadır. Bu gerilemeyi görerek, İslamiyetin bozulduğunu söylemek, çok haksız ve pek yanlıştır. Geri kalmanın sebebi, Müslümanların dine sarılmamaları, dinin emirlerini yerine getirmekte gevşek davranmalarıdır. İslam dinine, başka dinlerde olduğu gibi, hurafeler karışmamıştır. Cahillerin yanlış inanışları ve konuşmaları olabilir. Fakat bunlar, İslamın temel kitaplarında bildirilenleri değiştirmez. Bu kitaplar, Resulullah efendimizin sözlerini ve Eshâb-ı kiramdan gelen haberleri bildirmektedir. Hepsi, en salahiyetli âlimler tarafından yazılmıştır. Bütün İslam âlimlerince söz birliği ile beğenilmiştir. Asırlar boyunca, hiçbirinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Cahillerin sözlerinin, kitaplarının ve dergilerinin hatalı olması, İslamiyetin temel kitaplarına kusur ve leke kondurmaya sebep olamaz. Bu temel kitapları her asrın modasına, gidişine göre değiştirmeye kalkışmak, her zaman için yeni bir din yapmak demek olur. Böyle değişiklikleri, Kur'ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere uydurarak yapmaya kalkışmak, Kur'ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri bilmemenin, İslamiyeti anlamamanın alametidir. İslamın emirlerinin, yasaklarının zamana göre değişeceğini sanmak, İslam dininin hakikatine inanmamak olur. Bir âyet-i kerimede meâlen; *(Mü'minler ma'rûf olan şeyleri emreder)* buyuruldu. Kur'ân-ı kerime, İslamiyete saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziya Gökalp ve benzerleri, bu âyet-i kerimedeki ma'rûf kelimesine, örf, âdet diyerek, İslamiyeti âdete, modaya göre değiştirmeye kalkıştılar. Bunların dediği gibi, İslamiyet âdetlere yer verseydi, daha başlangıcında cahil Arabların kötü âdetlerini yasak etmez ve Kâbe'nin içine kadar girmiş bulunan putperestliği hoş görürdü. Âyet-i kerimedeki Ma'rûf kelimesi, İslamiyetin kabul ettiği iyilikler demektir. *Osman Ünlü hocanın Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan makalelerin arşivi için tıklayınız...* https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/osman-unlu


➡️ *Satış parasını vaktinden önce almak* *Sual:* *Satış parasının bir kısmını, vaktinden önce almak için, geri kalandan vaz geçmek caiz olur mu? Ödünç verirken veya verdikten sonra, alacağının taksitler hâlinde ödenmesine razı olmak caiz midir?* *Cevap: *Abdülvehhâb-ı Şa’rânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, *(Mîzân-ül-kübrâ) *kitabında diyor ki, (Dört mezhepte de ödünç vermek müstehabtır. Belli bir zaman sonra alacağı satış parasının bir kısmını, vaktinden önce almak için, geri kalandan vaz geçmesi caiz değildir. Bir kısmını vaktinden önce alıp, geri kalanı, vaktinden sonra, başka vakte bırakması da caiz değildir. Vaktinden önce, bir kısmını aynen, gerisini de, başka şey olarak almak caiz değildir. Vakti gelince, bir kısmını alıp, geri kalanı, başka vakte bırakması veya vaz geçmesi caizdir). Peşin olan satış semeni için, yarısını şimdi (veya yarın) verirsen, gerisi bir sene sonra olsun demek caizdir. Ödünç verirken veya verdikten sonra, alacağının taksitler hâlinde ödenmesine razı olmak caiz değildir. Taksit ile, uzun zamanda ödenmesini kabul eden alacaklı, bu sözünden vaz geçebilir. Hepsini birden peşin isteyebilir. Borçlu, elinde taksitle ödeyeceğini bildiren senet olduğu hâlde, gücü yeterse, hepsini birden ödemeğe mecburdur. Borçlu bir kısmını inkâr ederse, mümkün olanı belli zamanda almak caiz olur. Mehr-i muaccelin de tecili caiz değildir. Kadın veya vârisleri, hepsini hemen alır. Borçludan kefil istemesi ve kefilin belirli tarihlerde taksitlerle ödemesi caizdir. Büyük âlim Hayreddîn Remlî hanefî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, *(Fetâvâ-i Hayriyye)*de diyor ki, (Zimmî zimmîye elli lira ödünç verip, faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi lâzımdır. Çünkü, faiz her dinde haramdır.) *Tam İlmihal s. 825* http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=825


*Muhammed Aleyhisselamın Mucizeleri* dinimizislam.com *Herkese Lazım Olan İman* kitabını sipariş vermek için; hakikatkitabevi.com


➡️ *Ödünç verirken, Maliki mezhebini taklit etmek* *Sual:* *Ödünç verirken alacağını belli tarihte alabilmek için maliki mezhebi taklit edilebilir mi? * *Cevap: (Eşbâh)* da diyor ki: (Ödünç verirken, senede ödeme tarihi koyabilmek yollarından biri de, Maliki mezhebini taklit etmektir. Maliki mezhebinde, ödünç verirken, ödeme zamanının bildirilmesi lâzımdır). *(Mîzân-ül-kübrâ)* da diyor ki: (Maliki mezhebinde, ödünç verilen malı ve satış semenini, ödeme zamanından önce veya sonra isteyemez. Zamanında istemesi lâzımdır). Fakat, başka mezhebi taklit etmek, ancak, sıkışık durumlarda caiz olur. Taklit edilen mezhebin bütün şartlarını öğrenip bunlara uymak lâzım olur. *(Beydâvî)* nin *(Şeyhzâde)* haşiyesi, birinci cilt, 590.cı sahifesinde diyor ki, (Âyet-i kerimedeki müdayene yani borçlanma kelimesi, muamele yani bey’ ve şira demektir. Bu da, dört şekilde olabilir: Ayn’ı ayn’a satmak (ayn; hazır bulunan veya belli bir mal), müdayene değildir. Deyn’i deyn’e satmak da, bâtıldır (deyn; hazır ve mevcut olmayan mal). Ayn’ı dey’n karşılığı satmak, bildiğimiz veresiye satıştır. Deyn’i ay’n karşılığı satmak, (selem)dir. Bu iki satışta, deynin belli vakitte ödenmesi için senet yazılır. Ödünç vermek, bu iki satışa dahil değildir. Ödünç vermekte, belli vakit bildirmek, Hanefide caiz değildir.) Vakit bildirilirse, faiz olur. Bir vakte kadar ödünç vermek caiz olmadığı gibi, bu vakti beklemeden, alacağını istemesi caizdir. *Tam İlmihal s. 825* http://www.hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001&bookPage=825


➡️ *İyiler iyileri, kötüler kötüleri sever* 📆 (Osman Ünlü Hocanın 11.06.2025 tarihli yazısı) *Sual: Kendisini din adamı tanıtan Reformcu Mûsâ Beykiyef, gençleri aldatabilmek için; “Zamanımıza göre, dinimizde de yenilikler yapılmalıdır. Dinde bulunmayan birçok şeyler, hurafeler, sonradan İslamiyete karışmıştır. Bunları temizlemek, dinimizi ilk zamanındaki doğru, temiz hâline getirmek lazımdır” diyor. İslam dininin böyle bir şeye ihtiyacı var mıdır?* *Sual: Her insan, kendi yaratılışına uygun olanları mı sevip onlarla dost olabilir?* *Cevap:* Hadis-i şerifte; *(Herkes, kendisine ihsan edeni sever. Bu sevgi, insanın cibilliyetinde, yaratılışında mevcuttur) *buyuruldu. Nefsine düşkün olan, nefsinin arzularına kavuşmak için kendisine yardım edenleri sever. Akıl ve ilim sahibi ise, medeni insan olmasına yardım edenleri sever. Kısacası, iyiler, iyileri sever. Fena, kötü kimseler de, kötüleri severler. Bir kimsenin sevdiklerine, arkadaşlarına bakarak, onun nasıl biri olduğu anlaşılır. *Sual: Bir Müslüman, Müslüman olsun olmasın diğer insanlara karşı nasıl davranmalıdır?* *Cevap:* Dosta, düşmana, Müslümana, gayr-i müslime, bidat sahiplerinden başka herkese, tatlı dil ve güler yüz göstermelidir. İnsanlara yapılacak en faydalı ihsan, en kıymetli hediye, tatlı dil ve güler yüzdür. İneğe tapanları görünce, ineğin ağzına saman vererek, düşman olmalarına mâni olmalıdır. Kimse ile münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostluğu azaltır, düşmanlığı arttırır. Kimseye kızmamalıdır. Kızmak, sinir ve kalp hastalığı yapar. Hadis-i şerifte; *(Gadab etme!)* kızma buyuruldu. *Sual: Bir müminin başka bir mümin üzerinde hakkı var mıdır, varsa nelerdir?* *Cevap:* Müminin mümin üzerinde yedi hakkı vardır: 1-Davetine gitmek. 2-Hasta olunca ziyaretine gitmek. 3-Cenazesine gitmek. 4-Nasihat etmek. 5-Selam vermek. 6-Bir zalimin elinden kurtarmak. 7-Aksırdığında 'Elhamdülillah' deyince, 'Yerhamükellah' demek. *Sual: Bir Müslümanın hayırlı olup olmadığı anlaşılabilir mi, anlaşılabilirse bu nasıl olur?* *Cevap:* Müminin hayırlısı, kendisinde altı haslet bulunandır: 1-İbadet eder. 2-İlim öğrenir. 3-Fenalık, kötülük yapmaz. 4-Haramlardan sakınır. 5-Kimsenin malına göz dikmez. 6-Ölümü hiç unutmaz. *Sual: Yemek yerken de dikkat edilecek farzlar var mıdır?* *Cevap:* Yemek yemenin farzı dörttür: 1-Yediği zaman, doymayı ve içtiği zaman kanmayı, Allahü teâlâdan bilmek. 2-Helalinden yemek. 3-O yediklerinde kuvveti geçinceye dek, Allahü teâlâya kulluk etmek. 4-Eline geçene kanaat etmek. Yemeğe başlarken, Allahü teâlâya ibadet etmek, Onun kullarına faydalı işler görmek ve Allahü teâlânın dinini, ebedî saadet ve huzur yolunu bütün insanlara yaymak için kuvvet elde etmeye niyet etmelidir. *Osman Ünlü hocanın Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan makalelerin arşivi için tıklayınız...* https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/osman-unlu


➡️ *Dertlerin, belaların gitmesi için...* 📆 (Osman Ünlü Hocanın 12.06.2025 tarihli yazısı) *Sual: İnsanın başına gelen dertlerin, sıkıntıların gitmesi ve belalardan korunmak için okunacak bir dua var mıdır?* *Cevap:* Konu ile alakalı olarak Muhammed Ma’sûm hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki: İnsana başkalarından gelen zulümler, elemler, yalnız zahire yani bedene ve dimağa, beynedir. Batına yani kalbe sirayet etmez. Ayrıca ahirette sevap verilmesine, dünyada batının, kalbin nurunun artmasına sebep olurlar. İnsandan insanlık sıfatları zail olmaz, gitmez. Batın yani kalb, Allah'tan gelen şeylerden razı iken, zahir, beden üzülür. Dertlerin, belaların gitmesi için, kalb ile istiğfar okumak çok faydalıdır. Çok tecrübe edilmiştir. Ölümden başka her dertten kurtarır. Eceli gelenin de, ağrısız, sıkıntısız ölmesine yardım eder. Çünkü, hadis-i şerifte; *(İstiğfara devam edeni, çok okuyanı, Allahü teâlâ, dertlerden, sıkıntılardan kurtarır. Onu, hiç ummadığı yerden rızıklandırır) *buyuruldu. Merâkıl-felâhdaki hadis-i şerifte; *(Her namazdan sonra, üç kerre "Estagfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh" okuyanın bütün günâhları afv olur)* buyuruldu. Bu fakîr (yani Muhammed Ma'sûm hazretleri) farz namazlardan sonra, yetmiş kere istiğfar okuyorum. Hadis-i şerife uyarak, üç defa; *(Estağfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyelkayyûme ve etûbü ileyh)* okuduktan sonra, gerisinde yalnız *(Estağfirullah) *diyorum. Bunun manası; *(Beni affet Allahım!) *demektir. Alî bin Ebî Bekr hazrteleri Meâricülhidâyede diyor ki: “İstigfârlardan meşhûr olanı, Peygamberimizden haber verilen; *(Bir kimse, Estağfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüverrahmanürrahîm el-hayy-ül-kayyûmüllezî la-yemûtü ve etûbü ileyh Rabbigfir lî)* istiğfar duasını yirmibeş kerre okursa, odasında, ailesinde, evinde ve şehrinde hiç kaza, bela olmaz.” Bunu ayrıca her sabah ve akşam da üç kerre okumalıdır. Tergîb-üs-salâtda yazılı hadîs-i şerîfte; *(Cuma günü sabah namazından önce, üç kerre istiğfar duasını, yani "Estagfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ huv el-hayyel kayyûm ve etûbü ileyh" okuyan kimsenin ve anasının ve babasının günahları affolur)* buyuruldu. Her gün yatınca; *(Yâ Allah, yâ Allah, estağfirullah min külli mâ kerihallah)* çok okuyup, sonunda bir kelime-i tevhid okumalıdır. *Osman Ünlü hocanın Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan makalelerin arşivi için tıklayınız...* https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/osman-unlu


*Muhammed Aleyhisselamın Mucizeleri* dinimizislam.com *Herkese Lazım Olan İman* kitabını sipariş vermek için; hakikatkitabevi.com


*Muhammed Aleyhisselamın Mucizeleri* dinimizislam.com *Herkese Lazım Olan İman* kitabını sipariş vermek için; hakikatkitabevi.com


➡️ *Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak* 📆 (Osman Ünlü Hocanın 09.06.2025 tarihli yazısı) *Sual: Ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemenin, taziyede bulunmanın dinimizce hükmü nedir ve belli bir zamanı var mıdır?* *Cevap:* Meyyit sahiplerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, taziye etmek, yani, başın sağ olsun demek gibi, sabır tavsiye etmek müstehabdır. Taziye için; *“A'zamallahü ecrek ve ahsene azâek ve gafere limeyyitik”* denir ki; “Allahü teâlâ, sevabını, dereceni arttırsın ve güzel sabretmeni nasib eylesin ve meyyitinin günahlarını affeylesin” demektir. Meyyit sahibinin, taziye için, üç günden az, bir yerde bulunması caiz ise de, camide beklemesi ve kadınların hiçbir yerde beklemeleri caiz değildir. Üç günden sonra taziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekruh olmaz. İki kere taziye etmek, kabir başında ve meyyit sahiplerinin kapılarında taziye mekruhtur. Taziye, mektup, telefon ile de olur. *Sual: Cenaze çıkan evde, taziyeye gelenlere yemek ikram etmenin, yedirmenin mahzuru olur mu?* *Cevap:* Cenaze çıkan eve komşuların ve yakında oturan akrabanın, bir gün ve gecelik yemek göndermeleri müstehabdır. Ca'fer-i Tayyâr hazretleri yetmişten ziyade kılıç ve ok yarası alarak şehid olunca, Resûlullah Efendimiz bunun evine yemek gönderilmesini emir buyurdu... Ölü evinden yemek, helva dağıtılması mekruh ve çirkin bir bidattir. Birinci, üçüncü, yedinci, kırkıncı ve elliüçüncü gibi günlerde helva, çörek gibi şeyler yapmak ve kabir başında yemek dağıtmak ve hafızları, hocaları, mevlidcileri toplayıp, okutup yemek vermek mekruhtur. Bunların çoğu, gösteriş için, şöhret için yapılmaktadır. Bu bidatler yapılırken, araya nice haramlar da karışmaktadır. Bunların yapılmasını vasiyet etmek de batıldır. Dinlenmez ve günahtır. Kırkıncı günü beklememeli, dua, hatim, sadaka ve kadın ile erkek karışık olmayarak mevlid okutmak gibi ibadetler, hemen yapılıp, sevapları meyyitin ruhuna hediye edilmelidir. Camilerde, ölüler için, İslamiyete uymayan toplantılar yapmak günahtır. Dışarıda, kadın erkek birlikte oturmak günah olduğu gibi, mevlid için bir araya toplanmaları daha fenadır. İbadet şeklinde günah işlemek, başka yerde işlemekten daha günahtır. Kadınların, örtülü olarak dahi, yabancı erkeklerle karışık oturmaları yasak edilmiştir. Bu yasak, ibadethane olan camilerde ibadet şeklinde olursa, daha büyük günah olur. *Sual: Başa gelen musibetlere, belalara, hastalıklara da sevap verilir mi?* *Cevap:* Musibetlere, elemlere sevap olmaz. Bunlara sabretmeye sevap verilir. Fakat, elemlere sabredilmese de, günahların affına sebep olurlar. Hastalık da musibettir. *Osman Ünlü hocanın Türkiye Gazetesi'nde yayımlanan makalelerin arşivi için tıklayınız...* https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/osman-unlu
