𝐒𝐞𝐦𝐞𝐫𝐤𝐚𝐧𝐝 𝐌𝐞𝐜𝐥𝐢𝐬𝐢
𝐒𝐞𝐦𝐞𝐫𝐤𝐚𝐧𝐝 𝐌𝐞𝐜𝐥𝐢𝐬𝐢
February 27, 2025 at 08:33 PM
*Nakşibendi Yolunda Âdaba Riayet ve Usulün Önemi* Tasavvuf ehlinin en büyük gayesi, insanların hidayetine vesile olmaktır. İrşadın özü de budur. Allah dostlarının en büyük gayreti, kapılarına gelen insanlara şer’-i şerifi ve sünnet-i seniyyeyi öğreterek onları son nefese kadar istikamet üzere tutmak olmuştur. Bu minvalde her tarikat kendi meşrebince bir usul ve âdap üzere irşad etmiştir. Nakşibendî yolunda da müridleri doğru yolda sabit kılacak, kalplerine muhabbetullahı yerleştirecek ve bu kapıdan tam anlamıyla istifade etmelerini sağlayacak usuller, şer’-i şeriften ve sünnet-i seniyyeden süzülerek Altın Silsile’nin büyükleri tarafından belirlenmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Usuller, bu yolda yürüyüşün ölçülerini belirleyen esaslardır. Tarikat âdabı hem müridler hem de mürşidler için büyük bir dikkat ve hassasiyet gerektirir. Bu sebepledir ki, Nakşibendî meşâyihi tarih boyunca birçok âdap kitabı kaleme almış, her devirde bu usulleri hatırlatmıştır. Bu eserlerin sonuncusu, Şeyh Seyyid Abdülbaki Elhüseyni hazretlerinin -kuddise sırruhû- el-Minhâcüs Senî: Âdâb-ı Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî adlı eserdir. O’nun, eserin mukaddimesinde şu ifadelere yer vermesi çok önemlidir: “Efendim Şeyh Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî ve Efendim Şeyh Seyyid Muhammed Râşid el-Hüseynî’nin (kuddise sırruhumâ) tarikiyle Nakşibendî sâdâtının silsile ve senedinden gelen âdapları zikrettik.” Bu ifadelerle O, eser boyunca anlattığı âdabı kendisine isnad etmek yerine, mürşidlerine ve onlardan önceki meşâyih-i kirâma atfetmiştir. Zira o devraldığı usul ve meşrebi muhafaza etmiş ve halifelerine de o şekilde devretmiştir. Bir sohbetinde âdabın ehemmiyeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Tasavvufun bazı âdabı vardır. Bu edeplere uymak lazımdır. Bâtıl şeyler ihdas etmek, bu yola bid‘at sokmak, büyük âdapsızlıktır. İnsan edebe riayet ederse, ona uyarsa, bütün ameller güzel olur. O olmadan hiçbir başarı elde edilemez. Önce kendimiz edebe dikkat edeceğiz. Zira sâdâtın, ‘Yapmadığınız şeyleri sûfîlere söylemeyin, etkili olmaz.’ demeleri boşuna değildir. Sûfî edepli olmalıdır. Bu yolda olgunluğa el öpmekle değil, edeple erişilir. Edebe aykırı haller kalbe zarar verir. Âdabsızlık iradeyi, iradesizlik de müridliği bozar. Bir sûfî muhabbet ehli olmasa bile âdaba dikkat ederse biz onu asla bırakmayız. Âdaba riayetin menfaati çok fazladır. Âdaba riayet edenin en büyük yardımcısı hem sâdât hem de Hz. Peygamber’dir. (sallallahu aleyhi ve sellem)” Tasavvuf âdabının ve sâdât-ı kirâm efendilerimizin bu âdaba verdiği önem açıktır. Bugün ise bazı çevrelerin "her noktada geçmiş büyüklerimizin usullerine dönülecektir" diyerek yola çıkmalarına rağmen, bu usullerden giderek uzaklaştıkları görülmektedir. Şeyh Seyyid Abdülhakîm hazretlerinin, Şeyh Seyyid Muhammed Râşid hazretlerinin ve Şeyh Seyyid Abdülbaki hazretlerinin (kaddasallahu esrarahum) usulleri ortadadır. Meşrebleri herkesçe malumdur. Onlar, en büyük zorluklar karşısında dahi bu meşrebten ve âdabdan ödün vermemiştir. Âdaba sıkı sıkıya bağlılığın örneklerini görmek için çok eskiye gitmeye gerek yoktur. Şeyh Seyyid Abdülbaki hazretleri küresel salgın zamanında hastalığı sebebiyle sofilerle bir araya gelemiyor, ziyarete gelenlere evinin balkonundan tövbe veriyordu. (Mürşid-i kâmilin, kendisine intisab etmek üzere gelenlerle ilk olarak Allah Teâlâ’ya tövbe etmesi ardından biat alması “tövbe vermek” olarak ifade edilmektedir.) Sofilerin, sesini daha rahat duyması için mikrofon ve hoparlör sistemi kurulması kendisine teklif edilince “Ben bugün hoparlörden tövbe verirsem siz yarın telefonla verirsiniz.” diyerek hem reddetmiş hem de ikaz etmişti. Ancak vefatının ardından pek çok şey gibi bu ikazı da göz ardı edildi, unutuldu. Ahirete irtihalinin ardından telefonla tövbe de verildi, gönüllülük bağı ile intisab edilebileceği de söylendi. Nakşibendî yolunda, intisabları farklı mürşidlere olsa da sofilerin birlikte hatm-i hacegân yapmasına müsaade vardır, bunda bir beis görülmemiştir. Ancak bugün “geçmiş büyüklerimizin usulü” göz ardı edilerek sofilerin birlikte hatme yapması yasaklanabilmektedir. Bu örneklerde görülen usulün, “geçmiş” demeye dahi hicab ettiğimiz Şeyh Seyyid Abdülbaki Elhüseyni hazretlerinin uyguladığı âdaba, sâdât-ı kirâm efendilerimizin âdabına muvafık olmadığı ortadır. Her noktada sözler ve fiiller arasındaki tenakuz açıkça ortada olup, kamuoyunun takdirine bırakılmaktadır. Şer-i şeriften, sünnet-i seniyyeden ve tasavvuf âdabından uzak birtakım popülist söylemler aracılığıyla oluşturulan suni ihtilaflar sonucunda asli vazifelerin yapılamayacağı ve nihayetinde asli gayeye ulaşılamayacağı gayet açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Cenâb-ı Hak ümmet-i Muhammed’in gerçek dertleriyle dertlenebilmeyi bizlere nasib eylesin. Şeyh Seyyid Abdülbaki Elhüseyni hazretlerinin 30 yıllık irşadı boyunca hiç taviz vermediği şeriat ve sünnet-i seniyye doğrultusunda ilim ve irşad hizmetlerini yürütebilmeyi, niyeti bu yönde olan herkes için kolaylaştırsın ve bereketli eylesin.
❤️ 👍 4

Comments