
🏴Kurtuluş Gemisi El Mehdi 🏴
February 13, 2025 at 07:20 AM
Velayet Nuru İmam Ali
Yahudîlerin Büyük Bilginleri ile Münazara
Peygamber'in vefatından sonra Hıristiyan ve Yahudî bilginler, Müslü-
manların psikolojilerini zayıflatmak için İslâm'ın merkezine geliyor ve bir-
takım suallerde bulunuyorlardı. Örneğin, Yahudîlerin büyük âlimlerinden
bir grup Medine'ye gelip I. Halife'ye şöyle dediler: "Tevrat'ta, Peygam-
berlerin halifelerinin, ümmetlerinin en âlimi oldukları yazar. Siz, kendi
Peygamber'inizin halifesi olduğunuza göre, Allah'ın nerede olduğuna,
göklerde mi, yerde mi? cevap verin."Ebubekir'in verdiği cevap (Allah'ın arşta olduğu) onları ikna etme-
di ve Yahudî âlimin eleştirisiyle (bu durumda yeryüzünde Allah yoktur!
sözü ile) karşı karşıya kaldı.
Bu hassas anda Ali (a.s) İslâm'ın imdadına koştu ve İslâm toplumu-
nun haysiyetini korudu. O sağlam bir mantıkla şöyle cevap verdi:
Mekânları Allah yarattı; hiçbir mekân O'nu kapsayamaz. Allah her
yerdedir; fakat bir varlıkla asla temas ve mücavirliği yoktur. O'nun
ilmi her şeyi kapsar ve hiçbir şey onun tedbiri dışında değildir.1
Ali (a.s) bu cevabında, Allah'ın bir mekân ile çevrili olmaktan münez-
zeh olduğunu en açık delille ispatlamış oldu ve Yahudî âlimini öylesine
hayrete düşürdü ki, ister istemez Hz. Ali'nin sözünün hakkaniyetini ve
hilâfet makamına liyakatini itiraf etti.
Ali (a.s) ilk sözünde (Mekânları Allah yarattı.) tevhit kanıtından isti-
fade etti ve cihanda Allah'tan başka bizatihi ezeli bir varlığın olmaması ve
O'nun dışındaki her şeyin, O'nun mahlûku olması hükmü ile Allah'ın bir
mekânı olmadığını açıkladı. Zira eğer Allah'ın bir mekânı olsaydı, ta ezel-
den O'nun varlığıyla birlikte olması gerekirdi; oysaki cihanda ne varsa
O'nun mahlûkudur; ezcümle tüm mekânlar; bu yüzden hiçbir şey O'nun
zatı ile birlikte olamaz. Daha açık bir ifadeyle, eğer Allah'ın bir mekânı
olduğu farz edilse, bu mekânın Allah'ın zatı gibi kadim olması ya da
O'nun mahlûku olması gerekmektedir. Birinci şık, tevhit deliliyle ve varlık
âleminde Allah'tan başka bir kadimin bulunmadığı ilkesiyle uyuşmamak-
ta ve ikinci şık, farazî mekânın Allah'ın mahlûku olması hükmü gereği,
O'nun bir mekâna ihtiyacı olmadığını gösterir. Zira Allah varken mekân
yoktu; daha sonra mekânı yarattı.
Ali (a.s) ikinci cümlesinde (Allah her yerdedir; fakat bir varlıkla asla
temas ve mücavirliği yoktur.) Allah'ın sıfatlarından birine, yani; ebedî var-
lık olduğuna ve ebedî olmanın, her yerde olmayı ve her şeyi ilmiyle ihata
etmeyi gerektirdiğine, cisim olmaması sebebiyle bir varlıkla yüzeysel te-
ması ve hiçbir şeyle mücavirliği olmadığına vurgu yapmıştır.
Bu kısa ve anlamlı ibareler, Hz. Ali'nin geniş ilmine ve ilâhî ilimden
nasiplendiğine kanıt değil mi?
Hz. Ali'nin Yahudîlerin büyük din adamları ve bilginleriyle Allah'ın sıfatları hakkında münazara etmesi, sadece yukarıda zikredilen hadiseyle
sınırlı değil; önceki iki halife ve kendi hilâfeti döneminde de pek çok defa
tekrar etmiştir.
Ebu Nuaym İsfahânî, Hz. Ali'nin 40 büyük Yahudî âlimi ile yaptığı
müzakereyi nakletmiştir; fakat onun bu münazaradaki sözlerini şerh et-
mek için ayrı bir kitap yazmak gerekir.1
Hz. Ali'nin münazara tarzı, karşısındakilerin ilmî seviyelerine bağlı
idi. Bazen çok dakik delillere başvuruyor, bazen de teşbihle konuyu ay-
dınlatıyordu.
❁﷽❁ ••┈┈•❁﷽❁
https://t.me/KurtulusgemisielMehdi
https://whatsapp.com/channel/0029VamWm4yLSmbRBIZjm903
https://chat.whatsapp.com/DB98tvZAv4hGAF00WgdwZM