qroniqa
qroniqa
May 15, 2025 at 09:11 PM
İhanetin Şenliği Vatan hainliği, artık ıslık çalarak dolaşıyor. Eskiden karanlık dehlizlerde saklanan bu leke, şimdi meydanlarda cüretkarca dans ediyor. Kim besliyor bu küstahlığı? Toplumun gözlerini kaçırarak ördüğü o kalın duvar: Kayıtsızlık. Vatana ihanet konusunda yaşadığımız “arsızlaşma”, bugüne kadar eşi benzeri olmayacak toplumsal bir kayıtsızlığın beslediği bir cesaret. Dün muhalefeti de katarak linç ettikleri terörle, bugün koltuklarını sağlamlaştırmak için pazarlık yapıyorlar Çünkü onlar için ihanet, saltanatı sürdürmeyi garantileyen bir strateji. Öylesine yoz bir çoğunluğun yaşattığı travma ki paramızı pul edenlerden, vatanda yeşil toprak bırakmayanlardan daha milliyetçi daha vatansever değiliz hiç birimiz. Bu bir medeniyet koması. Devletle "kul" ilişkisini asla terk edemeyen, Cumhuriyet’in "vatandaş" kimliğini yarı yolda bırakan bir toplumun trajedisi. İşte bugünkü sessizliğin kökleri, bu tamamlanmamışlıkta yatıyor. Osmanlı’nın "kul"unu "vatandaş" yapamadık. Cumhuriyetle doğan o ışığı, yarı yolda söndürdük. AKP’nin "kader", “dış güçler” masalları, bu yarım kalmışlığın üstüne serildi: Yolsuzluklar, çürüme, yıkılan şehirler, talan edilmiş ekonomi, satılmış bütün birikimler, ihanet… Hepsi "ilahi bir plan" ya da kol kola gezdikleri, övgüleri karşısında ağızları kulaklarına varan ama millete takdime gelince bunlar “dış güçler” palavralarıyla meşrulaştırıldı. Bu palavralara kananlar ise çoğunluk, işte niteliksiz demokrasi. tıpkı dedeleri gibi, 1devlet aklı”, "yukarıdakiler bilir"… Vatandaş olanla kul olan arasındaki uçurumda tutunmaya çalışıyoruz: demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak değil de kula kulluk yapabilme aracı olarak görenlerin seçimlerinin bedelini ödedik, ödüyoruz, canımızla malımızla… Cumhuriyet’in “vatandaş”ı, haklarını talep eden, hesap soran, iktidarı “hizmetkar” bilen bir bilinç taşır; demokrasiyi daha nitelikli sürekli yeniden inşa eden dinamik bir sözleşmedir bu. Ama “kul” zihniyeti, devleti “yukarıdan” gelen bir lütuf, iktidarı ise dokunulmaz bir kudret görür. Sandıkta verdiği oyu bile bir itaat yemini sanır; demokrasiyi, efendinin kuluyla kurduğu tek taraflı bir diyaloğa indirger. AKP’nin saltanatı işte bu zemin üstünde filizlenir. Sorgulamayan, eleştirmeyen, “olanı biteni kabullenmeyi sadakat zanneden” bir kitle… İşte bu zihniyet farkıdır ki, demokrasiyi ya bir sorgulama cesareti ya da bir suskunluk tütsüsü haline getirir. Kul olan çoğunluk sustukça, vatandaşlık eriyor; iktidar ise bu sessizliği, ihanetini meşrulaştıran bir kalkan gibi kullanıyor. Anlamak için Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ını okumak gerek: Toplumun kabullendiği yozlaşmaya karşı içe kapanan insanın trajedisini... Atay’ın kayıp kahramanları gibi, bu ülkenin içine kapanan aydınlarını… İhanete itiraz eden her ses, "hain" yaftasıyla susturuldu. "Tutunamayanlar" çoğaldıkça, ihanet pervasızlaştı. İtiraz eden sesler sustukça, ihanet daha gürültülü hale geldi. İçine düşürüldüğümüz bu çıkmaz, işte böylesine bir medeniyet krizi. Yoz çoğunluğun niteliksiz demokrasisinde, bu krizi, iktidarın toplumsal eleştiriyi bertaraf etmek için kullandığı retorik tuzaklara düştükçe, “milli irade” ve “küresel entrikalar” söylemleriyle kandırılanlar çoğunluk olarak arz edildikçe aşabilmemiz mümkün değil. Siyaset, bir “hak, hakikat mücadelesi” olmaktan çıkıp, “iktidarın sürekliliği” odaklı bir oyunda, muhalefete varıncaya kadar iktidarın koltuk değneği oldukça, ihanet “meşru” bir taktik olarak sergilendikçe düştüğümüz bu çıkmazdan kurtulabilemiz mümkün değil. İhanetin pervasız, arsız dansını durdurmak için önce itirazın sesini bulmamız lazım. Sessizliği parçalamamız lazım. Bu çürüyüş, geleceğimizin mezartaşı olmadan… Hasan Talu
👍 👏 💯 😮 10

Comments