EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER WhatsApp Channel

EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER

220 subscribers

About EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER

Bu kanalda Ebu Zerka hocamız tarafından zaman zaman çeşitli ilmi faideler paylaşılacaktır.

Similar Channels

Swipe to see more

Posts

EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/16/2025, 8:53:05 AM
Post image
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/16/2025, 12:24:14 PM
Post image
❤️ 1
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/17/2025, 10:52:18 AM
Post image
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/15/2025, 3:29:00 PM

“HADİS SAHİH İSE BENİM MEZHEBİM İŞTE ODUR” Bir grup kimsenin, imamlardan tevatüren nakledilen; “Hadis sahih ise benim mezhebim işte odur” vb. tarzdaki sözlerini öne sürüp; “Bakın! İmamlar da taklitten sakındırmıştır, avam dahi olsa sahih hadis olduğunda kendi başına alıp amel etmesi gerekir, imamlar bu sözleriyle taklitten sakındırmışlardır” gibi sözleri sıkça sarfettiklerini görürsünüz. Bu kimseler böylece, taklidin caiz olmadığı şeklindeki şaz görüşlerini imamlara dayandırdıklarını zannetmektedirler. Bu kimselerin neden bu şekilde yanıldıklarını anlamak hiç de zor değildir. Zira bu imamların kitaplarını, görüşlerini vs. okumayan bu kimseler, tabi ki de imamların sözlerini hakkıyla fıkıh ederek anlayamayacaklardır. Sadece ayda yılda bir, kendi şaz görüşlerini desteklediğini zannettikleri bir iki cümle bulduklarında işin aslı astarını hiç araştırmadan ne bulsak kardır mantığıyla öne süreceklerdir. Usulde mukarrar kılındığı üzere; imamların mutlak sözlerini mukayyed sözlerine, umum sözlerini husus sözlerine, mücmel sözlerini mufassal sözlerine vs. hamletmek gerekir. Yine bu imamların sözlerini siyakından koparmadan, sözlerinin içerisinde kullanmış oldukları lafızların delalet ettiği anlamlara özen göstererek dikkat etmek gerekir ki sözleri hakkıyla anlaşılmış olsun. Bir diğer ifadeyle; sözlerinin arasını cem etme metodunu işleve sokmak gerekir. Aksi takdirde imamın sözleri, ya eksik ya da tamamen yanlış anlaşılacaktır. Yine bir diğer husus da; İmamların sözlerinin ne anlama geldiğini en iyi, asıl itibariyle o imamın mezhebindeki muhakkik âlimler bilirler. Bu âlimler, imamlarının söz ve görüşlerine çok geniş bir şekilde hâkim oldukları için imamlarının sözlerinden ne kastettiklerini bizlere beyan ederler. Bu bağlamdan hareketle derim ki; İmamların; “Hadis sahih ise benim mezhebim işte odur” tarzındaki sözleri kesinlikle avam için söylenmiş sözler değil, ehil olan ve usul okumuş olan kimseler için söylenmiş sözlerdir. Bunun böyle olduğu, imamların bizzat ashabı içinde ittifak edilmiş bir husustur. Bu hususta; İmam Şafii’nin “Hadis sahih ise benim mezhebim işte odur” sözü hakkında Şafii âlimlerinden imam Nevevî şöyle der: “Şafii’nin bu sözü, sahih bir hadis gören herkesin: İşte bu Şafii’nin mezhebidir, deyip o hadisin zahiriyle amel etmesi anlamına gelmez. Aksine bu durum sadece mezhepte ictihad etme rütbesine ulaşanlar hakkında geçerlidir”. Görüldüğü üzere Şafii mezhebinin en büyük imamlarından olan imam Nevevî, kendi imamının sözlerini bu şekilde açıklamıştır. İmamının, o sözü ehil olan kimseler için söylediğini ifade etmiştir. Şimdi biz, kendi mezhebinde ve imamının sözlerinin ne anlama geldiğinde muhakkik bir kimse olan imam Nevevî’nin sözlerini mi alacağız, yoksa; İmam Şafiî’nin çoğu sözlerinden habersiz olanların sözlerini mi?!!! Herhâlde, aile içerisindeki aile reisinin kullanmış olduğu kelime ve cümlelerden ne kastettiğini en iyi, aile efradı bilecektir! Zira aksini iddia etmek usule terstir. Şöyle ki; yukarıda belirttiğim üzere, imamların sözlerinin ne anlama geldiğini en iyi, asıl itibariyle o imamın mezhebindeki muhakkik âlimler bilirler. Bu âlimler, imamlarının söz ve görüşlerine çok geniş bir şekilde hâkim oldukları için imamlarının sözlerinden ne kastettiklerini bizlere beyan ederler. Aynı şekilde diğer imamların da aynı tarzdaki sözleri hakkında kendi ashabının açıklamaları bu yöndedir. Uzatmamak adına diğer nakilleri es geçiyorum… Meseleyi biraz daha tafsilli bir şekilde ve kısmen münakaşasıyla birlikte ele alacak olursak; İmamların; “Hadis sahih ise benim mezhebim işte odur” sözünü öne sürerek imamların da taklitten sakındırdığını söyleyenlere sorarız; Sen, imamların bu sözünü mutlağı üzerine mi alıyorsun? Şayet “Evet” derse, deriz ki; mesela hadis sahih olsa ama bununla birlikte nesh olmuş olsa imamın mezhebi yine de o nesh olmuş sahih hadis midir? Şayet “Hayır” derse –ki mecburen diyecektir-, deriz ki; İyi de, az önce mutlağı üzere/kayıtsız şartsız kabul ettiğini söyledin, şimdi ise; “Nesh olması hariçtir” diyorsun! Hâlbuki imamın; “Hadis sahih olduğunda benim mezhebim odur” sözü içerisinde nesh olup olmadığı şeklinde bir ayırım yer almıyor ki!!! Eğer derse ki; “Hayır, imamın o sözünü kayıtlı haliyle alıyorum ve nesh olan sahih hadisleri dışında tutuyorum”. Derim ki; imamın o sözü içerisinde “nesh olmuş olan hadisler” hariç tutulmuyor ki! Eğer imamın o sözüne sadıksan kayıtsız şartsız alman gerekir!! Aksi takdirde delil getirmen hatadır. Derse ki; “Ben, imamın diğer sözlerinde nesh olanları hariç tuttuğunu görüyorum”. Derim ki; Öyleyse, sana göre de imamın “Hadis sahih olduğunda benim mezhebim odur” sözü tek başına senin savunduğun şey hakkında delil değildir. Çünkü sende itiraf ediyorsun ki; İmamın bu sözünü tek başına almak problem oluşturmaktadır! Öyleyse bir daha imamın bu sözünü diğer sözleriyle birlikte almadan delil getirme. Aksi takdirde senin de kabul etmediğin bir şeyi kendi lehine delil getirmiş olursun. Şimdi imamın bizzat kendi sözlerine bakalım… Nasıl olsa diğer sözlerine de bakılmasının şart olduğunda anlaştık! İmam Şafii rahimehullah şöyle der: “Allah azze ve celle’nin dini hakkında şu kişinin dışında hiç kimsenin fetva vermesi helal değildir. Allah Teâlâ’nın kitabını, nâsihini ve mensûhunu, muhkem ve müteşabihini, tevilini ve nüzulünü, mekkî ve medenîsini, onunla ne kastedildiğini ve hangi konu hakkında indirilmiş olduğunu bilen, daha sonra; Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadisleri ve sünnetteki nasih ve mensuh hakkında tam bir bilgiye sahip olan ve Kur’ân’la ilgili olarak bildiği hususların aynını hadis alanında da bilen kimsedir… ” Görüldüğü gibi imam Şafii; “Hadis sahih olduğunda benim mezhebim odur” sözünü avam olsun olmasın herkes için değil ehil olan kimseler için söylemektedir. Nasihi ve mensuhu, muhkemi ve müteşabihi, tevili ve tenzili ve, ve, ve bilmesini şart koşmaktadır. Aynı şekilde yukarıda belirttiğim üzere imam Nevevî gibi Şafii fakihler de imamlarının sözlerini bu şekilde açıklamışlardır. Dolayısıyla imamların; “Hadis sahih ise benim mezhebim işte odur” şeklindeki sözlerinin taklitten sakındırmakla hiçbir alakası yoktur. Aksine; yukarıda naklettiğim şartları öne sürmeleri, bu imamların avam için taklidin vacip olduğunu gördüklerine delildir. Zira bu husus sahabelerin de menhecinde mukarar kılınmış bir olgudur. Sahabe, ehli olmayanların, usulden habersiz olanların fetva ve ders vermelerini yasaklarlardı. Sabit olduğu üzere; Bir gün Ali radıyallâhu anh Kûfe’de bir mescide girer ve o sıra bir adamın insanlara vaaz etmekte olduğunu görür. Vaaz eden o kişinin yanına birini göndererek “nasih ve mensuhu biliyor musun” diye sorar. Adam da; “hayır bilmiyorum” cevabını verince Ali radıyallâhu anh der ki; Bizim mescidimizden çık ve burada kimseye vaaz verme, hem kendin helak oldun hem de başkalarını helak ettin… Benzeri ifadeler Huzeyfe radıyallâhu anh gibi başka sahabelerden de ve birçok tabiinden de sabit olmuştur. Hiç kimse imamların sözü geçen ifadelerinden taklitten sakındırdıklarını anlamamış, aksine; mezheplerin muhakkiklerinden birçok kimse, avam için taklidin vacip olduğuna dair icmâ olduğunu zikretmişlerdir. Bu ümmetin en büyük fakih ve muhaddisleri arasında yer alan, imamlığında icmâ edilmiş ve İbn Teymiyye’nin de ilmine hayran olduğu İbn Abdil Berr, yine İbn Teymiyye’nin “Şam’a Evzâî’den sonra kendisinden daha büyük bir fakih girmemiştir” dediği ve Hanbeli mezhebinin en büyük fakihlerinden biri olan İbn Kudâme, büyük usulcüler; imam Gazâlî, Ebu’l-Velî el-Bâcî, el-Esfehânî gibi âlimler avam için taklidin vacip olduğuna dair icmayı zikreden alimlerin sadece küçük bir kısmıdır. Umulur ki bu kimseler söz konusu şaz görüşlerine hiç alakası olmayan, hatta tam tersine; görüşlerine muhalif olan imamların o sözlerini karıştırmaktan haya ederler! Allah’tan muvaffakiyet dilerim… EBU ZERKA

❤️ 👍 4
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/15/2025, 8:39:08 AM
❤️ 👍 2
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/17/2025, 10:52:12 AM

İBN TEYMİYYE -3- Şam tarihçisi Hafız İmam Alemüddin el-Birzâlî'nin Şeyhülislam İbn Teymiyye hakkındaki övgülerinden, es-Sarimü'l-Meslul nüshasının sonundaki kendi el yazısından şöyle söz eder: "Bu mübarek kitabı yazdım ve onu, efendimiz ve şeyhimiz, imam, allâme, rehber, kamil âlim, hafız, zahit, âbid, takva sahibi veli, arif, Takyüddin, imamların imamı, ümmetin önderi, insanlığın ziyneti, şeriatın savunucusu, sünnetin kılıcı, bidatın yıkıcısı, halkın mürşidi, onları hakka yönelten, şehirlerin şerefi, beldelerin hücceti, Müslümanların müftüsü, faziletlerin tümünü toplayan, eşsiz âlim …Şeyhülislam İbn Teymiyye el-Harrâni, Allah ondan razı olsun ve onu hoşnut kılsın, başından sonuna kadar, birçok mecliste okudum. Bu meclislerin sonuncusu, Hicri 694 yılının mübarek Muharrem ayının 28. günü, Şam şehrinde gerçekleşti. Ve bunu, Allah'ın affına muhtaç olan Kasım bin Muhammed bin Yusuf bin el-Birzâlî yazdı."

❤️ 1
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/27/2025, 9:27:05 AM
Post image
❤️ 3
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/17/2025, 6:25:42 PM
Post image
❤️ 4
Image
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/16/2025, 10:28:26 AM

“SOL ELLE YEME İÇME MESELESİ ÖRNEĞİ” Peygamber aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ ilmi insanlardan çekip almak suretiyle kaldırmaz. Lâkin ilmi, âlimleri çekip almak suretiyle kaldırır. Nihayet hiçbir âlim bırakmadığı vakit, insanlar bir takım cahilleri önder edinirler. Onlara sual sorulur. İlimsiz fetvâ verirler. Bu suretle hem kendileri saparlar, hem de başkalarını saptırırlar.” Gelen bir soru üzerine; bir paylaşımda, (MESELE İHTİLAFLIDIR) sol elle yeme içmenin 4 mezhebe göre de haram olmadığını belirten kısa bir cevap vermiştim… Ancak; (HEPSİ DEĞİL) bazı kardeşlerimiz bu paylaşıma itiraz mahiyetinde; bazı rivayetleri öne sürerek elle yeme içmenin mutlak haram olduğunu ifade eden bir yaklaşım sergilediler. Bunu hemen şurada belirteyim: Benim, bu makalede asıl olarak okuyucuya vermek istediğim; sol elle yeme içmenin hükmü değildir. Vermek istediğim; eğer bu ümmetin cumhuru, özellikle de 4 mezhep bir hususta ittifak etmişlerse, bu ittifaklarının çok basit bir şekilde reddedilmesinin menheci olarak tehlikesine dikkat çekmektir. Zira; asrımızda (ilmi ve menheci anlamda) Müslümanların en büyük problemlerinden biri de; bu ümmetin cumhurunun görüşünü çok çabuk ve basit bir şekilde, “hadis var bitti” diyerek reddedip, söz konusu görüşü sünnete muhalif, hatta daha da ötesi; fıska veya bidate fetva veren görüşler olarak addetmeleridir. Dolayısıyla; günümüzün, başka hiçbir asırda bu kadar şiddetli bir şekilde kendini göstermediği aşırılıklarından biri de; ehlisünnet âlimlerinin ihtilaf ettikleri veya cumhurun tercih ettiği meseleleri içtihada mahal bırakmayan bir yaklaşımla KAT’Î bir bidat, haram, sünnete muhalif vs. görmektir. Allah’ın dinini öğrenmeye hayatını adamış, sırf ilme daha çok vakit ayırmak için birçok dünyevi zevklerinden feragat edip gecesini gündüzüne katarak bu ümmete ilmi miras bırakma gayretinde olan, içerisinde 4 mezhebin de görüşü olmakla birlikte birçok muhakkik âlimin sol elle yeme içmenin haram olmadığı görüşü bugün, kat’î bir haram sayılarak kitaplarda ve fetvalarda yer almış durumdadır. Böylece âlimlerimizin, bizlere bıraktıkları ilmi miras; bırakın sadece rafa kaldırılmış olmasını, daha da ötesi; mutlak bidat olarak kabul edilip yüzüne dahi bakılmayan söz kuruntuları muamelesine uğramış durumdadır. Ne kadar da acı… Gerçi böyle olmazsa Peygamberin yukarıda zikredilen mucizesi nasıl gerçekleşecek ki?!!! Az önce de ifade ettiğim gibi; Allah’ın dinini öğrenmeye hayatını adamış, sırf ilme daha çok vakit ayırmak için birçok dünyevi zevklerinden feragat edip gecesini gündüzüne katarak bu ümmete ilmi miras bırakma gayretinde olan, içerisinde 4 mezhebin de görüşü olmakla birlikte birçok muhakkik âlimin sol elle yeme içmenin haram olmadığı görüşü bugün, kat’î bir haram sayılarak kitaplarda ve fetvalarda yer almış durumdadır. Nasıl peygamberin mucizesi gerçekleşmesin ki..! Daha biz Müslümanlar kendi ilmi mirasımıza sahip çıkmıyorsak müsteşriklere neden kızıyoruz ki? Zaten böyle yapmakla mirasımızın köküne kibrit çakmış oluyoruz… Şayet, bu kadar muhakkik İslam fakihinin sol elle yeme içmeyi haram görmemesine rağmen bu amele mutlak haram diyeceksek elimizde kim kalır?! Bu âlimlerimize bol bol mutlak bidat görüş ve ameller nisbet edersek nerede sünnet ehli alimlerimiz?! Alimlerimize yönelik bu tür tavırlar, özellikle son zamanlarda televizyonlarda âlimlerimizi hafife alan, onlarla dalga geçen, sözlerine hiç itibar etmeyen cehalette tavan yapmış hadis inkarcısı taifesinin ekmeğine yağ sürmek değil midir?! Bu âlimlerimizin kabul görmüş amellerine ”MUTLAK BİDATTIR/HARAMDIR” diyerek bu hadis inkarcılarından önce biz, bu alimleri halkın gözünde düşürmüş olmuyor muyuz?! Ne yaptığımızın farkında mıyız kardeşlerim? Düşünsenize; Allah veya Rasûlü bir meselede; haram olduğuna dair kat’î bir hüküm indirecek, haram olduğunu ifade eden naslar çok açık ve net olacak, ama buna rağmen 4 mezhep de haram olmadığında hemfikir olacak! Bu, kesinlikle ama kesinlikle mümkün değildir. Buna dair tek bir misal dahi verilemez… Evet, tek bir misal dahi! Yani; haram olduğu, rivayet ve delalet açısından kat’i olan, ama buna rağmen; 4 mezhebin de helal olduğunu söylediği tek bir örnek dahi yoktur, olamaz da… Bir diğer yaklaşımla (bizzat meselemizi örnek verecek olursak); Allah Rasûlü, sol elle yeme içmeyi birçok rivayette yasaklayacak, sağ elle yemeyi emredecek, hatta sol elle yiyene beddua edecek ve adam bir daha sağ elle yiyemeyecek, naslar bu kadar açık, net ve yaygın olacak, ama buna rağmen; daha biz anamızın karnından doğmadan bu rivayetleri bilen, ezberleyen, tahkik eden, üzerinde yıllarca kafa yoran, beyin aşındıran bütün bu âlimler bu kadar açık ve net rivayetleri hiç anlamayacak ve kat’i olan bir harama haram değil diyecek! Bu sıkıntıya dikkat çektikten sonra; meselenin fıkhına da değinmek isterim… Böylece; ümmetin cumhuru bir meselede bir görüşe sahipse (cumhurun görüşü mutlak hüccet değildir), bu cumhurun sahip olduğu o görüşün mutlaka bir delile veya delillere dayandığına dikkat çekilmiş olsun. Öncelikle şunu söylemek isterim; Şüphesiz ki mesele ihtilaflıdır. Dolayısıyla kişi, sol elle yemenin haram olduğu görüşünü tercih edebilir. Ancak; haram olduğu görüşünü tercih ediyorsa dahi (yukarıda da ifade ettiğim gibi) bunu, “kat’i bir haramdır” kapsamına sokması ehlisünnetin menhecine terstir. Benim buradaki amacım; ümmetin âlimleri içerisinde ihtilafın muteber olduğu hiçbir meselede kat’i bir tercihin olmadığına dikkat çekmektir. Buradan hareketle derim ki; Sol elle yemenin haram olduğunu tercih eden (İbn hazım, İbn Abdilber, İbn Hacer vs.) azınlıktaki âlimler, bu tercihlerini meşhur bazı rivayetlere dayandırmışlardır. Bunlardan biri; Abdullah b. Ömer radıyallâhu anhumâ’dan gelen şu rivayettir: "Biriniz yediği zaman sağ eliyle yesin, içtiği zaman da sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer.” Malum olduğu üzere, usülde mukarrar kılındığına göre (ki bu kaidede –burada değinmeyi münasip görmediğim- bazı problem ve işkaller söz konusudur), emir asıl itibariyle vücub/vaciplik ifade eder. Yüzeysel bir deyişle; Allah ve Rasûlü bir hususta emir buyurduğunda bu aslen; aksine bir karine olmadıkça zorunluluk ifade eder, yani; o emrin zorunlu olarak yapılması gereken bir emir olduğunu ifade eder. Dolayısıyla naslarda, Allah ve Resulünden bize yöneltilen hitapta “yapın, edin vb.” şekilde gelen emir kipleri, mükellef kimseler için uyulması zorunlu olan hükümler ifade ederler. Aynı durum nehiyler için de söz konusudur. Yani; asıl itibariyle, Allah ve Rasûlü bir hususu nehyettiğinde bu aslen; aksine bir karine olmadıkça kaçınılmasının zorunlu bir neyih olduğunu ifade eder, yani; nehyedilen o şeyin zorunlu olarak kaçınılması gereken bir nehiy olduğunu ifade eder. Dolayısıyla naslarda, Allah ve Resulünden bize yöneltilen hitapta “yapmayın, etmeyin vb.” şekilde gelen emir kipleri mükellef kimseler için kaçınılması zorunlu olan hükümler ifade ederler. Âlimler; “emir kiplerinde asıl olan vaciplik, nehiylerde asıl olan ise haramlılık ifade etmesidir” şeklindeki kaideyi; “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. (Haşr; 7)”, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin(Nisa; 59)”, “Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.(Buhârî)” vb. naslardan almışlardır. İşte sol elle yeme ve içmenin haram olduğu görüşünü tercih eden âlimler, bu kaideden hareketle; “Biriniz yediği zaman sağ eliyle yesin, içtiği zaman da sağ eliyle içsin. Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer” hadisinin sol elle yeme ve içmenin haram olduğunu ifade ettiğini söylemişlerdir. Şöyle ki; hadiste, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem; “sağ eliyle yesin, sağ eliyle içsin” şeklinde emir kipiyle hitap etmiştir. Emir kiplerinde asıl olan ise; -yukarıda da ifade ettiğim gibi- vücupluk/zorunluluk ifade etmesidir. Sonuç olarak da; sağ elle yemek ve içmek vacip, sol elle yemek ve içmek ise haram olmaktadır. İkinci olarak; aynı hadis içerisinde sol elle yeme ve içmenin haramlığını ifade eden bir karine daha bulunmaktadır. O da; Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in “Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer” sözüdür. Yani; sol elle yeme ve içme şeytanın amelidir ve dolayısıyla da; kim şeytana benzerse haram işlemiş olur! CEVAP: Sol elle yeme ve içmenin haram olduğu görüşünü tercih eden âlimlerin söz konusu hadis hakkında söyledikleri; “Peygamber sağ elle yemeyi emretmiştir, emirlerde de asıl olan vacipliktir” şeklindeki istidlallerine gelince; Derim ki; Evet, emirlerde asıl olan vücubluk/zorunluluk ifade emesidir. Ancak bu kaide her iki grup âlime göre de mutlak değildir, yani; kayıtsız şartsız değildir. Her iki grup ilim ehli de; “Emirlerde asıl olan vücubluktur, ancak; bu emri vücubluktan çıkaran bir karinenin olması müstesnadır” demişlerdir…. Daha sade ve anlaşılır bir anlatımla; Şeriat nasları tarafından bize yöneltilen hitapta, “yapın, edin” şeklinde gelen emirler asıl itibariyle zorunlu olarak uyulması gereken hükümler ifade ederler. Ancak; “yapın, edin” şeklinde gelen bu emirler, başka bir delil/karine tarafından yumuşatılacak olursa, o zaman bu emrin zorunlu bir emir olmadığını, sünnet, tavsiye, daha evla olana teşvik etme vb. tarzda hitaplar olduğunu anlarız. Şeriatta bize, nice emir kipiyle gelen hitaplar vardır ki; kendilerini zorunluluktan çıkaran karinelerin bulunması nedeniyle hiçbirisi, zorunlu olarak yapılması gereken hükümler olarak gelmemiştir. Örneğin; Allah azze ve celle hac görevlerini ifa edenler hakkında; “Ey iman edenler… İhramdan çıktığınızda avlanın.” buyurmaktadır. Görüldüğü gibi ayette “avlanın” şeklinde emir kipi söz konusudur. Şimdi ihramdan çıkan 5 milyon hacı eline silah alıp ava mı çıkacak?! Şüphesiz ki; buradaki emir kendisine bitişen bir karineden dolayı zorunluluk ifade etmemektedir. Buradaki karineleri tek tek zikredecek ve örnek verecek değilim. Zira bazı ilim ehli, emir hitaplarını zorunluluktan sarfedecek yaklaşık 30 karine olduğunu söylemişlerdir. Benim burada dikkat çekmek istediğim; “bazen, kendilerini zorunluluktan çıkaran karinelerin bulunması nedeniyle emirler, zorunlu olarak yapılması gereken hüküm ifade etmezler” kaidesinin âlimler indinde maruf olduğu hususudur. İşte buradan hareketle; sol elle yeme ve içmenin haram olmadığını tercih eden âlimler, hadiste geçen; “Biriniz yediği zaman sağıyla yesin, içtiği zaman da sağıyla içsin” şeklinde gelen emir kipinin bazı karinelerden dolayı zorunluluk ifade eden bir emir değil, daha evla ve maslahat olana yönelten ve teşvik eden bir emir olduğunu söylemişlerdir. Bu karinelerden biri şudur: Dikkat edilecek olursa; söz konusu hadis âdap babında gelen hadislerdendir. Yani; âdap hükümlerindendir. Âdap babında gelen emirlerdeki hükümlerin çoğu da birçok usulcü ve ilim ehline göre; asıl itibariyle vücubluk değil müstehablık ifade ederler. Şöyle ki; ilim ehli naslara bakmışlar, istikra etmişler ve âdap babında gelen (tuvalet, uyku, yemek vs.) emirlerin oldukça ekseriyet kısmının vaciplik değil müstehablık ifade ettiğini görmüşlerdir. Maruf olduğu üzere; usulde mukarrar kılınan birçok kaide istikra yoluyla elde edilmiştir. Yani; nasların geneli bir anlam ifade etmiş, bu da; ifade eden o anlamın kaide olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla da; âdap babında gelen emirlerin çoğunluğu müstehablık ifade edince; BU GALİP KULLANIM; emiri vücubluktan sarf eden bir karine haline dönüşmüştür. Zira usulde mukarrar kılındığı üzere galip kullanım asıldır! Nasıl olmasın ki, zira bu; insanların günlük sosyal hitaplarında ve ifadelerinde de böyledir! İşte buradan hareketle; sol elle yeme ve içmenin haram olmadığını söyleyen cumhuru ulema; hadise bakmışlar, içerdiği hükmün âdap babından olan hükümlerden olduğunu görmüşler ve “âdap babındaki emirlerde asıl olan müstehablık” kaidesini işleve sokarak sağ elle yemeyi emreden rivayetteki emirin vücubluk değil müstehablık ifade ettiğini söylemişlerdir. Akla şöyle bir şey gelebilir: Hocam, adap babında gelen emirlerin asıl itibariyle müstehablık ifade ettiğini anladık, peki; aynı hadisin diğer kısmını ne yapacağız? Zira hadisin devamında; “Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer” diyor… Dolayısıyla da; “şeytanın sol elle yemesi ve içmesi” karinesi bize, bu fiilin haram olduğunu göstermekte değil midir?! Yine; “şeytanın sol elle yemesi ve içmesi” karinesi, hadisteki emrin zorunluluk ifade eden bir emir olduğunu ifade etmekte değil midir?! Zira hadis; sol elle yeme ve içmenin şeytana benzeme olduğunu ifade etmiştir, şeytana benzemek ise haramdır..! Derim ki; Hayır, söylediğiniz hükümleri ifade etmesini gerektirmez… Şöyle ki; Şeytana benzemenin hükmü; bazen küfür, bazen haram, bazen de mekruh hükmünü barındırır. Mesela Peygamber aleyhissâlatu vesselâm; “Kaylûle (öğle uykusu diyelim… zira kaylûlenin vakti tartışmalıdır) yapın, zira şeytan kaylûle yapmaz” diyor. Şimdi kaylûle yapmamak haram mıdır? Hangimiz kaylûle yapıyoruz ki?! Şimdi hepimiz, kaylûle yapmadığımız için haram işleme anlamında şeytana mı benzemiş oluyoruz?! Dolayısıyla da; hadiste geçen; “Çünkü şeytan soluyla yer ve soluyla içer” ifadesi sol elle yeme ve içmenin haram olduğunu ifade eden net bir karine değildir. Aksine; yukarıda zikrettiğim; “âdap babında gelen emirlerde asıl olan müstehablıktır” karinesi, buradaki benzemenin haramlılık ifade eden bir benzeme olmadığına delalet etmektedir. Yine ilim ehli; söz konusu hadisteki emirin zorunluluk ifade etmediğine dair daha başka karineler de zikretmişlerdir. Uzatmamak adını bunları es geçiyorum… Sol elle yeme ve içmenin haram olduğu görüşünü tercih edenlerin öne sürdükleri başka bir delil ise şudur: "Bir adam Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında sol eliyle yemek yemeye başlayınca Hz. Peygamber ona: "Sağ elinle ye!" buyurdu. Adam: “Beceremiyorum” deyince Efendimiz: "Beceremeyesin! İşte bu adamı ancak kibri menetti." buyurdu. O adam bir daha elini ağzına kaldıramadı.” Ancak bu rivayetin, sol elle yeme ve içmenin haram olduğuna dair geçerli bir yönü yoktur. Şöyle ki; yukarıda da takririni zikrettiğim üzere, buradaki emir âdap babında gelen emir türündendir. Âdap babında gelen emirlerde de asıl olan vücubluk değil müstehablıktır. Dolayısıyla da; Peygamberin, sol elle yiyen adama; "Sağ elinle ye!" şeklindeki emri zorunluluk anlamında bir emir değil, irşad anlamında, daha iyi olanı öğretme, daha faziletli olana teşvik etme babında bir emirdir. Buna şu da işaret etmektedir; Düşünsenize! Sizce, mücerred olarak sol elle yemek bu kadar büyük bir cezayı ve bedduayı gerektirir mi?! Yoksa; anlamadığımız başka bir nokta mı var?! Bir adam (belki de hükmünü hiç bilmediği için) sol elle yemek yiyecek, peygamber de kendisine; “sağ elinle ye” diyecek, ve bu adam; “sağ elle yemeye güç yetiremiyorum diyecek” ve sırf bundan dolayı Peygamber, bu adama beddua edecek ve adam bir daha sağ elini ağzına getiremeyecek!!! Mesele zannedildiğinden ne kadar da uzak! İşte bu yüzden âlimler; buradaki cezanın ve bedduanın kesinlikle, sırf mücerred olarak sol elle yemeden dolayı olmadığını söylemişlerdir. Aksine; buradaki ceza ve bedduanın, bu kimsenin, Peygamberin tevcihine karşı inat ve kibrinden kaynaklandığını söylemişlerdir. Zira hadisin siyakı/kıssanın akışı bunu açıkça ifade etmektedir. Kıssayı iyice okuyup düşünürseniz bunu açıkça görebilir ve hissedebilirsiniz. Ayrıca hadisin sonu da bunu ifade etmektedir. Zira hadisin sonunda şöyle demektedir; “Bu adamı ancak kibri menetti”..! Dolayısıyla tekrar vurgulayacak olursak; Peygamberin bu adama bu kadar ağır söz söylemesi, sırf sol elle yediğinden dolayı değil, Peygamberin irşadına yönelik kibir ve inat yaptığından dolayıdır. Hatta bazı ilim ehlinden bazıları (racih olup olmadığı bir yana) bu adamın münafık bir kimse olduğunu dahi söylemiştir! Mesela Kâdı İyâz gibi… Şimdi şu karineye de özellikle dikkat edin (biraz ilmidir ve çok önemlidir): Hadisteki yermenin ve cezanın mücerred olarak sol elle yemeden dolayı kaynaklanmadığını gösteren en önemli karinelerden biri de şudur: Bilindiği olduğu üzere günahlar; “büyük günah ve küçük günah” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ancak naslar bize; her bir günah hakkında; şu günah büyüktür, şu günah ise küçüktür şeklinde lafız olarak bir beyanda bulunmamıştır. Âlimler karineler yoluyla; bir günahın büyük günahtan olduğunu gösteren bazı alametlere dikkat çekmişlerdir. Bu alametle bize, bir günahın büyük günahlardan olduğuna işaret eder. Mesela; bu alametlerin bazıları şunlardır: “Bir günah hakkında had cezası belirlenmesi” alameti… Yani; şeriat, herhangi bir günah hakkında belli bir had cezası tayin etmişse, bu bize o günahın büyük günahlardan olduğunu gösterir. Mesela hırsızlık gibi… Zira şeriat tarafından hırsızın cezası olarak “el kesme” haddinin tayin edilmesi, hırsızlık günahının büyük günahlardan olduğunu gösterir… Yine âlimler; bir günahın büyük günahlardan olduğuna alamet olarak; şiddetli bir tehdidin söz konusu olmasını zikretmişlerdir. Yani; şeriat, her hangi bir günah hakkında şiddetli bir tehdit zikrettiğinde bu, o günahın büyük günahlardan olduğunu gösterir. Mesela zekât vermemek gibi… Zira naslar bize, zekat vermemenin 50 bin yıl ateşte yanmanın hakkedilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla da şeriat tarafından; zekât vermeme hakkında bu kadar ağır bir tehdidin zikredilmesi alameti bize, zekât vermeme günahının büyük günahlardan olduğunu gösterir… vs… Şimdi buraya dikkat edin: Söz konusu rivayette de belirtildiği üzere, sol elle yiyen o kimse hakkında şiddetli bir tehdit ve ceza söz konusu olmuştur. Zira Peygamber; "yiyemeyesin" demiş ve adam da bir daha da sağ eliyle yiyememiştir. Yani; hem beddua tehdidi hem de bedduanın sonucu olarak da cezalandırma söz konusu olmuştur. Dolayısıyla bu hadisle istidlal ederek sol elle yemenin haram olduğunu tercih edenlere şöyle bir soru sormak gerekir; Sol elle yemeye büyük günah diyebilecek misiniz?! “Evet” derseniz, sizden önce bunu kim demiş?! Zira nice âlimler; büyük günahlar hakkında eserler telif edip derlemişlerdir. Bu âlimlerden, sol elle yemenin büyük günah olduğunu zikreden tek bir âlim dahi görmedim. Hatta; büyük günahlarla ilgili eserler telif eden bazı âlimler mütesahil davranarak büyük günah alanını geniş tutmuşlar ve cumhura göre büyük günahlardan olmayan bazı günahları da büyük günahlar arasında zikretmişlerdir. İşte mütesahil davranan bu âlimler dahi sol elle yemeyi büyük günahlardan saymamışlar ve eserlerinde yer vermemişlerdir! Yok eğer; “sol elle yemek büyük günah değildir” derseniz, peki yukarıdaki hadisi ne yapacağız?! Zira hadiste büyük günahların alametleri söz konusudur. Beddua ve cezalandırılma… Yine deriz ki; eğer, “büyük günah değildir” derseniz, o zaman Peygamber bu adama; küçük günah işlediği için mi beddua etti?! Yine; küçük günah işlediği için mi “bir daha sağ eliyle yiyememe” gibi ağır bir cezaya çarptırıldı?! Demek ki mesele zannedildiği gibi değildir. O yüzden de deriz ki; evet, bu adam büyük bir günah işlemiştir, bu yüzden de bu şekilde cezalandırılmıştır. Ancak zannedildiği gibi bu günah; sol elle yediğinden dolayı değil, Peygamberin tevcihine karşı inat ettiğinden ve kibirlendiğinden dolayıdır. Zira yukarıda da ifade ettiğim gibi hadisin siyakı ve aynı zamanda sonundaki ifadesi bunu açıkça belirtmektedir. “Bu adamı ancak kibri menetti”…! Aynı şekilde şuraya da dikkat edin: Şöyle bir soru daha sormak isterim: Yabancı bir kadına karşı sadece bir kere, cima hariç her türlü cinsel tacizde bulunmak mı daha büyük bir günahtır, yoksa; sadece bir kere sol elle yemek mi? Herhalde insaf sahibi bir kimse; ilk şıkkı daha büyük bir cürüm görecektir… Dolayısıyla şu durumu ne yapacağız: Bir sahabe gelerek şöyle deri; “Ey Allah’ın Rasûlü! Bostanda bir kadın gördüm, cima hariç her şeyi yaptım… Elledim, öptüm, kendime çektim, sarıldım… Bana dilediğini yap/yani; Allah’ın hükmü neyse yap… “ Bunun üzerine Peygamber bir müddet hiç bir şey demez ve daha sonra sonra; “Adamı bana çağırın” buyurur. Adam gelince; Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ona şu ayeti söyler: “Gündüzün başlangıcıyla son kısmında ve gecenin ilk çağlarında namaz kıl; şüphe yok ki hasenatlar, seyyiatları giderir. (Hud; 114)”. Malum olduğu üzere – birçok ilim ehlinin de belirttiği icma zikrettiği gibi- büyük günahları ancak tövbe siler (bu meselede biraz tafsil var). Yani; “namaz araları günahlara kefarettir, umre araları günahlara kefarettir” vb. şekilde gelen rivayetler, küçük günahlar hakkındadır. Büyük günahların silinmesi için ise tövbe etmek şarttır. Buradan hareketle anlıyoruz ki; bu sahabenin, cima hariç her türlü cinsel tacizde bulunması büyük günahlardan değildir… Şöyle ki; Sahabe, Peygambere gelip de yapmış olduğu cürmü haber verdiğinde, Peygamber ona; Allah’ın indirdiği şu hükümle cevap vermiştir: “Gündüzün başlangıcıyla son kısmında ve gecenin ilk çağlarında namaz kıl; şüphe yok ki hasenatlar, seyyiatları giderir”. Zira yukarıda da belirttiğim üzere; büyük günahların silinmesi için tövbe şarttır… Yani; mücerred olarak “Gündüzün başlangıcıyla son kısmında ve gecenin ilk çağlarında namaz kılınması” büyük günahları silmek için/büyük günahlara kefaret olmak için yetmez. (NOT: Büyük günahların ancak tövbeyle silineceğine dair deliller ve ilim ehlinin sözleri meşhurdur, uzatmamak adına es geçiyorum.) İşte bu husus bize; hadiste yer alan sol elle yemenin haram olmadığını ifade etmektedir. Çünkü; sol elle yemesinden dolayı büyük bir ceza söz konusudur, bu kadar büyük cezalar ise ancak büyük günahlar için söz konusu olur. Zira küçük günahları namazlar, umreler vs. silip süpürür. Şimdi bir düşünün; Bir sahabe cima hariç her türlü cinsel tacizde bulunacak ve bütün bunları; “Gündüzün başlangıcıyla son kısmında ve gecenin ilk çağlarında namaz kılınması” silip süpürecek! Daha küçük günah olan “sol elle yemek” ise bedduayı ve ağır cezaya çarptırılmayı gerektirecek!!! Dolayısıyla anlıyoruz ki; söz konusu ceza “sol elle yemeden” yemeden dolayı değil, Peygamberin tevcihine karşı yapılan inat ve kibirden dolayıdır. İşte yukarıda anlatılan tüm bu hususlar bize; sol elle yemenin haram olduğuna dair açık bir delilin olmadığını göstermektedir. (NOT: Sol elle yeme ve içmenin haram olduğu görüşünü tercih edenlerin bunlardan başka zikretmiş oldukları deliller de vardır. Ancak uzatmamak adına onları es geçiyorum. Zira zikretmiş oldukları en güçlü delillere olan cevaba yer verdim… Ayrıca; diğer delillere verilecek cevaplar burada verdiğim cevapların aynısıdır!) Son olarak (vurgulama adına); Düşünsenize! Bir hadis bu kadar açık ve kat’i olacak, hatta peygamber beddua okuyacak ve buna rağmen 4 mezhep, haram değildir diyecek! Demek ki problem hadislerde değil, kaidesiz zahiri anlayışlarımızdadır... Rabbim âlimlerimize rahmet etsin, onların bize bıraktığı ilmi mirastan bizleri mahrum etmesin. Onlara ve miras olarak bıraktıklarına hakkıyla sahip çıkmamızı ve savunmamızı nasip eylesin… -EBU ZERKA

❤️ 👍 4
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
EBU ZERKA HOCA'DAN İLMİ FAİDELER
5/15/2025, 8:46:59 AM
❤️ 👍 6
Link copied to clipboard!