
ParaDigma
25 subscribers
About ParaDigma
18 bakanlığın 10’unu tamamen lağvedip 8’e düşürmesi. 50 bin üst düzey alt düzey bürokrat/memur işe yaramazı kim varsa işten atması. Bu bakanlıklar içindeki en önemlisi yeni kurulan bir bakanlık: deregülasyon bakanlığı. Yani ne kadar çöp yasa ve mevzuat varsa kaldırıyor. Ülkeye lazım olan bu. Bizde ise 7000 lira üstü (şimdi 30 bine çıkmış) alışverişe nakit yasağı gibi aptalca şeylerle uğraşanlar revaçta. Kripto paraları resmî para birimi haline getiren El Salvador başkanı da aynı. Bunlar hep üçüncü dalganın dinamiklerini bilen ve o dalganın üstünde delice sörf yapan adamlar.
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

Amerika "Denk Bütçe" uygulayacakmış! Takip ediyor musunuz, Sn. Mehmet Şimşek! 54. Erbakan Hükümeti 1997 bütçesini "Denk Bütçe" olarak yaptı. Başarılı bir şekilde de uygulamaya koydu. Lakin bu başarıyı hazmedemeyen Rantiyeciler 28 Şubat Post Modern Darbesini azmettirdiler. Amerika, çeyrek asır geride!!

Değerli dostlar Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube ekipleri tarafından yarından itibaren ülke genelinde 04 - 03- 2025 Mart tarihine kadar sürecek olan sıkı ve yoğun bir denetim dönemi başlıyor. Özellikle trafiğin yoğun olduğu kavşak ve özellikle çarşı merkezi ve civarında 24 saat boyunca trafik ekiplerinin yanı sıra 70'in üzerinde gece görüş kamerasına sahip dronlarla yapılacak. Başta Emniyet kemersiz araç kullananlar, kırmızı ışık ve yaya geçidi ihlali yapanlar sürüş esnasında telefon kullanan kişiler dronlarla belirlenecek ve cezai işlem uygulanacak... Her bir üyemiz hem kendi mağdur olmaması hem yakınlarına bir ceza yazılmasına meydan vermemek için azami dikkatli olunmalı.

Diyelim ki Başkan Trump, İsrail’in de gazıyla, YPG ve Rum/Yunan’a Türkiye’ye girin ve şu toprakları alın dedi. Bunu “Yap”ın dedi. Buna mukabil Türkiye de muhteşem bir direnç gösterdi. Trump bunu çok net bir şekilde “Gör”dü. Sonra da hızla durumu “Değerlendir”di ve kendi çocuklarına çekilin, dedi. Peki, ya sonra? O zaman ne olacak? Onu da siz düşünün

Bu kadının cehalet boyutu gerçekten korkutucu. Biz oğlum için aynı şekilde bebekten seçip eğitip büyüttük bir “ service dog”. Bir dernek eğitti biz de eğitimlerini evde devam ettik. Hiç kolay olmayan yaklaşık $20bin masraflı bir de üzerine HERGÜN eğitimi üzerinde çalıştığımız bir hayvandı. Buna düzenli veteriner ziyareti aşısı kontrolü dahil değil. O kadar emek, Türkiye’ye getiremedik. İlk sordukları “ Türkiye’de diğer köpeklerin kayış eğitimi var mı, başıboş köpek var mı” . Saldırıya uğrarsa diskalifiye olur ve yazık etmeyin hayvana diye tavsiyede bulundular. Köpek kaldı biz geldik ülkeye.🤷♀️ Yani o resimdeki hastanelere giren rehber köpeği bizim ülkenin başıboş köpek ısrarı yüzünden bu topraklara gelemiyor değil hastanelere girsin.@lalebruli

Haber doğru! Eski ve yeni milletvekillerine trafikte ceza muafiyeti getiriliyor! Vekiller trafikte hangi kuralı ihlal ederse etsin, tek kuruş ceza ödemeyecek. Plakaya yazılan cezalar da TBMM tarafından ödenecek. Kanun yasalaşırsa 3.600’den fazla eski ve yeni milletvekili trafikte ayrıcalıklı olacak. Milletvekillerine tanınan ayrıcalıklar yetmemiş olacak ki trafikte de tüm cezalardan muaf olmak istiyorlar! Milletvekillerinin amacı halka hizmet ise, neden yüksek maaş alırlar, neden bir çok ayrıcalık kullanırlar, anlamak mümkün değil ! Bu ayrıcalıklarla halka hizmetkarlık olmaz olsa olsa ağalık olur!

Yap İşlet Devret (YİD) Bu finansman modelini ülkemizde az buçuk mürekkep yalamış herkes bilir. Turgut Özal Döneminden itibaren çok dillendirildi, kullanıldı. Ancak kökleri 19. Yüzyıla kadar gider. Yöneticilerin, “devletin cebinden beş kuruş bile çıkmayacak”, diye anlattıkları bir modeldi. Sonunda bir baktık ki yatırımın “beş katı” devletin cebinden çıkmış! Tam bir soygun. Aslında anlatmak istediğim bu değil. Bunu örnek vererek başka bir şey.

Gelişmiş ülkeler, kendi ülkelerini yönetecek insanları ciddiyet ve diaiplinli ortamlarda yetiştiriyorlar. Ama diğer ülkelerden eğitim için gidenlere bol partili ve bol kahkahalı ortamlar sunuyorlar. Küreselleşmenin özünde zaten bu var. Dışarıya eğlence ihraç et. Bol bol eğlensinler. Ama sen kendi elit grubunu büyük bir ciddiyetle yetiştir. Sonra ciddiyetle ve derin tarih bilinciyle yetiştirdiğin bu insanlar, eğlenceyi bir ihtiyaç olarak gören ve geçmişinden kopuk olanları yönetsin.

Büyük şirket yönetimlerine, devlet temsilcisi atanmalıdır. Hangi sektörde olursa olsun, bir şirketin serveti belli bir miktarı geçince artık o şirket bir şekilde kamuya mâl olmuş bir şirkettir. Örneğin, belli bir hesaplamaya göre bir şirketin serveti diyelim ki 1 milyar doları geçti, işte o zaman o şirket artık kamunun bir parçasıdır. Çünkü o servet, bu ülkenin (üretim ve tüketim) kaynakları üzerinden edinilmiş bir servettir. Onda ülkenin tüm evlatlarının hakkı vardır. Zaten yıllık kazancının en az yüzde 35’i devlete aittir. Devlet bunu vergiler yoluyla alır. Böyle bir seviyeye gelmiş bir şirketin yönetiminde de devletin bir temsilcisinin olmasından doğal bir şey yoktur. Devlet, böyle bir şirketin gidişatını yakından takip etmelidir. Zor zamanlarında doğru ve faydalı bir şekilde yanında olmalıdır. Destek olmalıdır. Lakin aşikâren yanlış gidişata da müdahale edebilmelidir. Örneğin servetini tamamen bu ülkede edinmiş olan bir şirketin, o serveti bu ülkenin dışına çıkarmaya karar vereceği zaman devlet, müdahalede bulunabilmelidir. Sorgulayabilmelidir. Bu ülkenin kaynakları üzerinden edinilmiş servet transferlerine müsaade etmemelidir. Hangi ad altında yapılırsa yapılsın bu tür transferler milli kayıp olur. Bugün birçok şirketimiz gerek yurt dışında varlık alarak gerek şirket birleşimleri sebebiyle gerek borç-alacak ilişkileriyle gerekse de yurt dışında şirket satın alarak servetini yurt dışına transfer etmektedir. Bu bir ekonomik veya ticari faaliyet değil aidiyet kaybıdır. Yerli ve milli servet kaybıdır. Bunlar mümkünse geri getirtilmeli ve bundan sonra bu veya benzer türden transferlere mâni olunmalıdır. Zaten bu yaklaşımları örtülü olarak birçok ülke halihazırda uyguluyor. Biz niçin uygulamayalım? Burası bir müstemleke ülkesi değildir. Devlet, kamunun hakkını korumak için vardır. Devlet, refah bölüşümün adil olmasının teminatıdır.

Başkan Trump ile birlikte Amerikan dış politikasında bir şey deneniyor. Bu zamana kadara denenenlerden çok farklı. Buna komprime bir ifade ile Yap Gör Değerlendir (YGD) diyebiliriz. Uygulama şu şekilde olacak gibi görünüyor. YAP Başkanın aklına bir şey geliyor ve ağzından çıkıyor. Ekip de hemen onu uyguluyor. Efendim, mefendim, şöyle olur böyle olur, o ne der bu ne yapar vs. yok. Hemen yapıyorlar. GÖR Yapılan işin sonucu ortaya çıkıyor. Ne olduğu veya ne olmadığı görülüyor. Karşı tarafın kartları açılıyor. DEĞERLENDİR Ortaya çıkan sonuçlar, başkan ve ülkesi adına değerlendiriliyor. Hangisi sonuçları ile daha itibarlı ise o uygulama üzerinden olay geliştiriliyor. O, uygulama ülkenin ana politika metnini oluşturuyor. Bu uygulama bir bakıma iyi. Hani derler ya “denemeden bilemezsin”, işte onun gibi bir şey! Size en saçma gelen bir şeyi, uygun bir şekilde takdim edip deniyorsunuz. Eğer sonuçlar iyi ise ne âlâ, oradan devam edersiniz. Değil ise anında törnistan edersiniz. Uygulama masrafları heba olmuş olur. Ama gerçek bir deney tecrübesi edinmiş olursunuz. Bakınız Trump’ın YGD’leri; Kanada 51. Eyaletimiz olsun. Grönland’ı bize satın. Panama Kanalı'na el koyalım. Meksika ve Kanada’ya %25 gümrük vergisi, Çin’e %15. Suudi Arabistan, Amerika’da 1 trilyon dolarlık yatırım yapsın… Evet, çılgınca. Saçma da diyebilirsiniz. Ama hangisi tutarsa getirisi çok büyük! Bakınız, Suudi Arabistan Amerika’da 600 milyar dolarlık yatırım yapmayı kabul etti bile! Kanada’da 51. Eyalet olalım diyenlerin sayısı da az değil. Dahası; Meksika, sınırı korumaya 10 bin asker yollayacağız, Kanada, uyuşturucuyla savaşa $1,3 milyar ayıracağız, deyince, Trump tarifeleri 1 ay erteledi. Kısacası, çok farklı bir politika seti oluşturuluyor. Klasik yaklaşımlarla bu gelişmeleri anlayamayız. Peki, bunlardan bize ne? Bambaşka bir dünyaya doğru ilerliyoruz. Önce tartışalım, değerlendirelim, simülasyon yapalım sonra karar veririz, diyecek zamanlar geride kaldı. YGD, önce yap sonra gör en sonunda da sonuçları değerlendirirsin. Durum budur. Bu bir “hızlanma” dönemidir. Çok süratli ve çok büyük kararlar alma dönemi. Hani “Nefes” filminde bir replik vardı; uyursan ölürsün, diye. Şimdi bu dönemde de yavaşlarsan kaybedersin, demek gerekir. Son bir YGD örneğini de şöyle vereyim. Diyelim ki Başkan Trump, İsrail’in de gazıyla, YPG ve Rum/Yunan’a Türkiye’ye girin ve şu toprakları alın dedi. Bunu “Yap”ın dedi. Buna mukabil Türkiye de muhteşem bir direnç gösterdi. Trump bunu çok net bir şekilde “Gör”dü. Sonra da hızla durumu “Değerlendir”di ve kendi çocuklarına çekilin, dedi. Peki, ya sonra? O zaman ne olacak? Onu da siz düşünün… Prof.dr. Mete GÜNDOĞAN