
Murat PADAK
6.4K subscribers
About Murat PADAK
Yazılarımı üzerinde değişiklik yapmamak kaydıyla paylaşabilirsiniz.
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

Lazım olacak bir bilgi: Bir cümle üzerinden örnek vereyim. "Ben seni herkesten ve her şeyden daha çok seviyorum." Bu, mutlak bir cümledir. Bazıları bu tür cümlelere bakıp şu manalar çıkarabilir: Herkesten ve her şeyden daha çok seviyorum dediğine göre buna Allah da dahildir, öyleyse bu, şirktir. Buna yüzlerce örnek örnek verilebilir: Mesela bir hadiste şöyle geçmektedir: Amellerin en faziletlisi vaktinde kılınan namazdır. (Müslim 85) Başka bir hadiste ise şöyle geçmektedir: Amellerin en faziletlisi Allah için sevmektir. (Ebu Davud 4599) Bu tür hadislerde bir çelişki yoktur. Zira bir cümleyi mutlak anlamda söyleme sanatı vardır. Yani ben seni herhangi bir şeye veya kişiye kıyas etmeden çok seviyorum. Biriyle karşılaştırma yapmadan, Allah ile kıyas etmeden, mutlak bir anlamda bunu diyorum. Mutlak anlamda amellerin en faziletlisi vaktinde kılınan namazdır demek, namazın vaktinde kılınmasına yapılan vurgudur. Yoksa bir namazı vaktinde kılmak, zekât vermekten daha faziletlidir sonucu çıkarmaz. Ya da Allah için sevmek hadisinden, Allah için sevmek, cihat etmekten daha faziletlidir denilmez. Bu tür cümleler mutlak cümlelerdir, kıyas, karşılaştırma ve hüküm çıkarma kabul etmezler. Bu bilgi bilinmediği zaman her şeye itiraz edilebilir. Halbuki kimi cümleler mutlaktır ve diğer bir cümle ile mefhumu muhalifi ile alakalı değildir. En büyük takım bizim takım diye slogan atan kişi, bu cümlede kullandığı "en büyük" ifadesi ile Allah en büyüktür ifadesini kıyas etmez. Git, beni istediğin yere söyle demekten maksat, istersen git Allah'a şikayet et demek değildir. Falan kişi asrın en büyük âlimi demek, onun ilminin büyüklüğünü ifade etmek içindir. Yoksa falan alimden de üstündür demek değildir. Onun gibi bir Müslüman kesinlikle yok! Eğer bu tür bir cümleyi mutlak anlamda almazsanız, o zaman Peygamber bile onun gibi değil manası çıkar... Bazı arkadaşlarımız satır aralarında geçen mutlak ifadeleri bağlamından koparıyor ve başka meseleler ile bağ kurmaya çalışıyor. Halbuki öncelikle bu cümlenin kıyas kabul edilebilir bir cümle mi değil mi onu anlaması veya sorması gerekir. Mesela "herkes" "hiç kimse" kelimeleri kimi zaman hiç kimseyi dışarıda bırakmayacak şekilde kapsamlı bir kelime anlamında kullanılır. Kimi zaman da mutlak anlamda kullanılır. Hiç kimse beni sevmiyor demek, tüm insanları içine alan bir ifade değil, beni sevmeyen çok kişi var demektir. Okumadığım kitap kalmadı demek, dünyadaki tüm kitapları okudum demek değildir. Çok kitap okudum demektir. Birine bir konuda itiraz ederken, onun tam olarak neyi dediğini ve neyi kast ettiğini sorun, öğrenin. Sonra da ona göre itiraz edin. Aksi halde saatlerce tartışır durursunuz. Murat Padak

Bu ayetin yoksa sadece savaş ile ilgili olduğunu mu düşünüyorsunuz? ( وَلَا تَنَـٰزَعُوا۟ فَتَفۡشَلُوا۟ وَتَذۡهَبَ رِیحُكُمۡۖ وَٱصۡبِرُوۤا۟ۚ) Birbirinizle çekişmeyin! Yoksa başarısızlığa uğrar ve gücünüz gider. Sabırlı olun. [Enfâl suresi 46] Aynı iş yerinde mi çalışıyorsunuz? Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa iş yeriniz dağılır, reklamınız biter ve piyasadan silinip gidersiniz. Birbirinize katlanın. Aynı okulda çalışan öğretmenler misiniz? Kendi aranızda iyi olmazsanız öğrenciler bunu fark eder, veliler bunu duyar ve okulunuzun eğitim kalitesi düşer. Öğrencilerin yanında çekişmeyin. Kendi aranızda da çekişmeyin. Birbirinize tahammül edin. Resmi bir kurumda mı çalışıyorsunuz. Öyleyse birbirinizle çekişmeyin. Laf götürüp getirmeyin. Başkasını değil kendinizi düzeltin. Çekişmeyin. Aksi halde iki kişi yüzünden tüm kurumunuz zan altında kalır. İtibarınız yok olur gider. Birbirinize sabredin. Bunun örneklerini istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Mesela? Murat Padak

Kur'an'ın sesinden bile rahatsız olanlar var. (وَقَالَ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ لَا تَسۡمَعُوا۟ لِهَـٰذَا ٱلۡقُرۡءَانِ وَٱلۡغَوۡا۟ فِیهِ لَعَلَّكُمۡ تَغۡلِبُونَ) Kâfirler dediler ki: Bu Kur'an'ı dinlemeyin. Gürültü yapın ki, onu bastırasınız. Fussilet Sûresi 26. Kâfirler ve kafirlerin biricik dostları olan münafıklar, Kur'an'ın okunmaması ve dinlenmemesi için propaganda yapar. Onlar her türlüsüne karşıdır. Okunan kısmına da karşıdır, ezberlenen kısmına da karşıdır, Kur'an öğretilen Kurslara da karşıdır. Onlar, Kur'an'ın duyulmaması için propaganda yaparlar. Gürültü yaparlar. Twitler atarlar. Gençlik elden gidiyor; zira Kur'an kursları açılıyor diye manşetten haberler yayınlarlar. Tartışma programlarında Kur'an ve Kur'an'ın öğretildiği kurslar hakkında yalan haberler yaparlar. Onların işi gücü Kur'an'ın sesini bastırmaktır. Zira şeytan, Kur'an sesinden rahatsız olur. Kur'an'ın sesinin ulaşmaması için gürültü yapın derler. Bu gürültü kimi zaman medya gürültüsü, kimi zaman yalan haber gürültüsü, kimi zaman ekran gürültüsü, kimi zaman sosyal medya ağları üzerinden fake Twitler gürültüsüdür. Zira Kur’an onları rahatsız ediyor. Hem kendileri Kur'an'ın etkisine girmemek için hem başkaları Kur'an'ın cazibesine kapılmasın diye Kur'an'ın sesini bastırmak için gürültü yaparlar. Ortalığı velveleye verirler. Gündemi değiştirirler. Kur'an'a saldırırlar. Kur'an okuyucularına saldırırlar. Kur'an yorumcularına saldırırlar. Kur'an Kurslarına saldırırlar. İstediğiniz kadar gürültü yapın. Bu Kur'an'ın sesini bastıramayacaksınız. Eşeğin anırması, şimşeğin sesini bastıramaz. Sizce Kur'an'ın okunmasından bile rahatsız olanlar, onun anlaşılmasından ve anayasa olmasından yana ne hissediyorlar acaba? Murat Padak

Zor Zamanların Adamı Olmak! Önemli olan, zor zamanda liderin peşinden gitmektir. Varlık zamanında liderin etrafı kalabalık olur. Bolluk zamanında hocanın etrafı güllük gülistanlık olur, sınıflar talebe kaynar. Havalar güzel, mevsim bahar ise âlimin etrafı bereketli olur. Ama önemli olan, sıkıntılı zamanlardaki öğrencilerdir. Önemli olan, zorluk zamanındaki tebaadır. Önemli olan, meşakkat anındaki mürittir. Varlıkta değil, darlıkta kendisini gösteren kişi, gerçek tabidir. Allah Teâlâ Tebük Seferine katılanlar (Ensar ve Muhacir) için şöyle demiştir: ( ٱلَّذِینَ ٱتَّبَعُوهُ فِی سَاعَةِ ٱلۡعُسۡرَةِ ) “Onlar ki, zor vakitte ona tabi oldular.” (Tevbe Sûresi 117) Baharda okuyan ama kışta kaçan öğrenciden hayır yoktur. Varlıkta yanından ayrılmayan ama darlıkta ulaşılmayan dosttan hayır yoktur. Zenginlik zamanında liderinin etrafında dolaşan ama fakirlik zamanında ortalıktan kaybolan seçmenden hayır yoktur. Müreffeh bir hayat içinde zikrini çeken ama zor zamanda ise tuz buz olan müritten hayır yoktur. Âlimini zor zamanlarda savunmayan talebeden hayır yoktur. Gerçek tabi, zor zamanlarda belli olur. Murat Padak

Dünya dertlerin diyarıdır. Dünya öyle bir yer ki her şeyi derttir. Varlığı dert, yokluğu derttir. İş sahibi olmak için çabalarsın. İş sahibi olursun, işin olur ama derdin bitmez. İşini beğenmezsin. İş arkadaşın derttir. Maaşı derttir. İşin eve uzaktır ayrı bir dert. İşin vicdanını sızlatır bir dert... Evleneyim dersin. Bekarlığın derdi bitsin diye düşünürsün. Evlenirsin bir derdin iki dert olur. Biri gider, ikisi gelir. Eşin hasta olur dertlenirsin. Eşinle anlaşamazsın dertlenirsin. Eşin iyi olur ama geçim derdi artar. Bekarlıkta olduğu gibi değildir artık hiçbir şey. Evlilik hem nimettir hem külfettir. Hem devadır hem derttir. Çocuk sahibi olayım derken bir dert daha gelir. Yemesi dert, içmesi, büyümesi, yürümesi, konuşması, hastalanması, okulu, sağlığı vb. her şeyi derttir. Yokluğu derttir, varlığı derttir. Onunla sevinir, onunla üzülürsün. Onunla iyileşir, onunla hastalanırsın. Büyümesi de büyütmesi de derttir. Konuşmasa dert olur. Konuşunca susmasa dert olur. Evde kalsa dert, çıksa derttir. Hem nimettir hem derttir. Evim olsun dersin. Kiracılık derdim bitsin diye düşünürsün. Para biriktirir, sonra borç harç edersin, bir ev alırsın. Borçların dert olur. Akşam olunca borçla yatar, borçla kalkarsın. Altın yükseldi mi indi mi takip edersin. Ev alırsın derdin biter sanırsın. Perde uymaz, halı uymaz, kilim uymaz, dolap uymaz, derken yeniden ev düzersin. Bir de bakmışsın kötü bir komşun var. Çıkıp gidemezsin artık. Kiracı olsan kötü komşudan dolayı her yıl ev değiştirirsin ama ev sahibi oldun mu bunu da yapamazsın. Ev nimettir, bir de derttir. Evsizlik de dert, ev sahibi olmak da dert... Dünya dertlerin diyarıdır. Her nimeti dertlidir. Dertsiz, tasasız, zahmetsiz nimeti yoktur. Dünyadır bu. Varlığı da yokluğu da derttir. Derdin olmadığı tek yer cennettir. Rabbim bizleri cennetiyle ve cemaliyle müşerref kılsın! Murat Padak

365 Güne Bir Hadis Bir Hikmet adlı çalışmamız basılmıştır. Bu çalışmamızda her gün için bir hadis seçilmiş ve bir sayfalık güncel yorumlarla izah edilmiştir. Seçilen hadisler sahih kaynaklardan alınmış ve başka hadislerle de desteklenmiştir. Konu çeşitliliği için tekrardan kaçınıldı. Her hadis günlük hayata dokunan, nefsi hesaba çeken, duyarlı olmaya davet eden türdedir. Sipariş için 0 212 527 93 86 nolu numarayı arayabilir ya da bu numaraya Whatsapp üzerinden mesaj atabilirsiniz. Ayrıca https://www.nidakitap.com/365-gune-bir-hadis-bir-hikmet linkine tıklayarak sipariş oluşturabilirsiniz.


Düğünlerimize Peygamber Efendimizi davet edebilir miydik? Gelmesini ister miydik? Onur konuğu olmasını ister miydik? Ağır misafir diye gelmesine sevinir miydik? O geldi, gelecek diye hazırlık yapar mıydık? Gelseydi hoş olurdu değil mi? Ama bence istemezdik gelmesini... Zira o gelirse düğünümüzün tadı kaçar diye endişe ederdik... O gelirse örtülü, örtülü çıplakların halaylar çekmesine izin vermezdi. Saçının telini göstermeyen kızların, kadınların düğünde başka bir alem olmalarına izin vermezdi. Sahi ister miydik düğünümüzde peygamber efendimizin olmasını? Damatla gelinle dans ederken peygamber efendimiz ne derdi acaba? Oynak müzikler eşliğinde kendinden geçmiş tam teşekküllü tesettürlü kadınlara, kızlara ne derdi acaba? Düğünümüzün tadını kaçırırdı değil mi? Daha düğün başlamadan yanındaki Sahabesiyle kalkın gidelim mi derdi? Sıkma tesettürlü kızların neler yaptığını, kimin kimlerin kollarında oynayıp zıpladığını görünce çeker giderdi değil mi? Hem şaşırır hem bunlar benim ümmetim mi diye bir ah çekerdi değil mi? Sonra Cuma hutbesinde belki şöyle der diye endişeyle beklerdik: "Bazı Müslüman erkeklere ne oluyor da rahmet esintilerinin olmadığı kızlı erkekli, halaylı zurnalı düğün yapıyorlar? Bazı Müslüman kadınlara ne oluyor da düğünlerde kendilerini de Allah'ı da unutuyorlar?" Sonra belki hakkımızda bir vahiy inmesinden korkardık. Herkes hem düğünümüzü konuşacak hem de hakkımızda nazil olan ayetleri okuyacaktı. Ah şu düğünlerimiz! Allah'ın emriyle başlayan, şeytanların, berduşların, ayyaşların, kendinden geçmişlerin istekleriyle devam eden düğünlerimiz! Ah şu düğünlerimiz! Düğünlerimiz; düğün salonundan çok, gece kulübüne dönüyor. İnsanlar sadece içki ile sarhoş olup kendilerinden geçmiyor. Davulun sesini duyan kadın da adam kendinden geçiyor. Adam da kadın da orkestranın sesini duyduğu gibi ne üstündeki bol tesettüre bakıyor ne boyundan ne de posundan utanıyor. Zaten ne oluyorsa düğünde oluyor. Düğünde herkesin içinde, arasında oynayan zıplayan tam teşekküllü örtülü kızlar, ertesi gün misafirlerin yanına namahrem diye çıkıp selam vermiyor. Düğünde herkese göbek atan iffetli kızlar (!) ertesi gün, kimse tesettürüme laf edemez diyor. Düğün, sen meret şeymişsin! Kocasına oynamayan kadınları elaleme oynatıyorsun! Düğün, sen acayip bir şeymişsin ki, daracık tesettürlü kıyafetlerle kızları da erkekleri de aynı sıraya diziyorsun. Evet, Allah'ın emri, Peygamberin kavli ile başlayan nikah serüveni; davulla, zurnayla, orkestrayla, cümbüşle ve oyun havaları ile devam ediyor... Nikahımız mevlütlüdür de kesmiyor artık! Kur'an ile başlıyor, iki ilahi, üçüncüsü türkü, dördüncü şarkı, beşincisi oynama şıkıdım şıkıdım, altıncısı haydi kızlar halaya diye devam ediyor... Hani rahmet meleklerinin girmediği bazı yerler vardı ya, işte bu düğünlere de sadece sol taraftaki amelleri yazan melekler giriyor. Hayır adına bir şey yok! Hep günah hep günah! Düğün kültürümüzü gözden geçirelim ne dersiniz? Bir bakalım düğünlerimize acaba peygamber efendimizi davet edebileceğimiz bir düğün mü? Yoksa onun bilmesini, duymasını istemeyeceğimiz bir düğün mü? Düğüne gitmesek darılırlar mı? Evet, onlar darılırlar, ama Allah razı olur. Onlar razı olur, ama Allah darılır. Kimi, kimin için kızdırdığımıza dikkat edelim. Bir yerde bekliyordum. Hacı amcanın biri orada mahzun mahzun duruyordu. Amca, hayırdır, diye sordum? Kızım evleniyor, onun düğünü var içerde dedi. Niye içeri girmiyorsun, diye sordum? İçerisi melanet olmuş dedi. Uzun konuştuktan sonra "erkek tarafına niye düğünün nasıl yapılacağını şart koşmadın," diye sordum. Kızım bile beni dinlemedi, dedi... Düğün yapmaya karar veren kardeşlerim, bu nasihatim de sizedir. Lütfen birilerinin keyfi için kendi iyilik defterinizi karalamayın. Allah'ın rızasını kazanmak, kulların rızasına kazanmaya tercih edilir. İlahili, mevlütlü ya da kadın erkek ayrılmış şekilde düğünlerinizi yapın. Kadınların kendi aralarında oynamalarında bir sakınca yoktur. Ama unutmayın ki, herkesin elinde bir telefon var ve düğünde olan düğünde kalmıyor. Müslümanın kalitelisi düğünde belli oluyor. Nice örtülü ve şuurlu görünen gençler, sırf birilerini memnun etmek için Allah'ı kızdırmaya cüret edebiliyor. Rahmet ile temeli atılan düğünlerin hayrı ve bereketi fazla olacaktır. Allah Teâlâ cümle Müslümanlara şuur ve basiret ihsan eylesin! Murat Padak

Çölde bir gemi inşa eder misin? "Nuh gemiyi yaparken, kavminin ileri gelenleri onun yanına uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız edin bakalım! Ama bilin ki sizin alay ettiğiniz gibi (günü gelecek) biz de sizinle öyle alay edeceğiz! Rezil edecek bir cezaya kimin çarptırılacağını, sürekli azabın kimin başına geleceğini yakında göreceksiniz!” (Hud Sûresi 38-39) Belki on yıllardır yağmur yağmamış bir çölde gemi yapacak olsan herkes sana güler değil mi? Belki bazen sen de kendine gülersin! Tüm gazetelerin mizah sayfasında yer alıyorsun. Tüm komik ve mizah dergilerinin ana konusu sensin. Televizyon programları susuz çölde gemi yapan adamla ilgili güldür güldür şovlar yapıyor. İnsanlar bir bel altı fıkralara gülüyorlar ve bir de seninle ilgili haberlere... İnsanlar gülme emojisi olarak senin çılgın projeni paylaşıyor. Kocaman adamsın, yaşını başını almış kadınsın ama nereye gitsen "delimiz geldi" diye seni işaret ediyorlar. Teke Tek programlarında bıyık altından gülüp bu gemiyi çöle, suyun olmadığı yere niye yaptınız? diye soran adama cevap veriyorsunuz. Herkes size gülüyor ve herkese malzeme olmuşsunuz. Sosyal medyada yaptıklarınızı etiketliyorlar. #Çöldegemiyehayır etiketi ile sizinle alay ediyorlar. Bilen bilmeyen, tanıyan tanımayan herkesin günlük gülme dozu olmuşsunuz. Ama bir avuç insan size inanmış. Bir avuç. Küçük bir avuç. Devlerin değil, küçüklerin avucu kadar. Onlar size inanmış ve hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan sizinle canla başla çalışıyor. Kimisi işinden kovuluyor deli diye. Kimisini karısı terk ediyor, kocam delirdi diye, kimisi ben böyle adama kız vermem diye sizinle uğraşıyor... Aylar geçiyor, yıllar geçiyor, yüz yıllar geçiyor ama ne yağmur var ne tufan var... Yüz yılların komedisi olmuşsunuz... Herkes size gülerek büyümüş televizyon dizilerinde. Diziler yapılmış ve konusu da siz olmuşsunuz. Yıllardır bitmeyen bir dizi ve belki de kaç nesil insan sizinle güldü, size güldü, sizinle eğleşti.. Ne yağmur var ne tufan! Gemi de tamam! Ne çok benziyor değil mi Hazreti Nuh'un yaşadıkları yaşadıklarımıza. Ne güldüler değil mi bizlere? Neymiş Müslümanmış? Kahkahalar kopardılar ardımızdan. İslam'a göre giyinen bir kadın ve dünyanın en güzel kızı olmasına rağmen güzelliğini pis kurtlara taze et gibi teşhir etmeyen ve kendi hür iradesiyle örtünen genç bir kız gördüklerinde ne de çok güldüler değil mi? Sen büyüyünce yobaz mı olacan cici örtülü kız diye dalgalarını geçtiler. Ama esas dalgayı Allah gönderecekti. Zira gemi bitmiş ve inananlar, imanlarında sebat etmenin karşılığını görecekti. Ey Müslüman kardeşim, ne çok güldürdün değil mi şeytanın yoldaşlarını? Rüşvet almadığın için? Vermediğin için, ihaleye fesat karıştırmadığın için, kamu hakkını yemediğin için... Ey Müslüman bacım, sana herkesten çok güldüler. Sen bu gemide herkesten çok çalıştın. Ne sahillere gittin ne barlara gittin ne baby showlar düzenledin ne düğünde kendini kaybettin ne de taviz verdin! Yazın en sıcak gününde kem gözleri itmek için en itici renkli elbiseleri giydin. Terledin, yandın, piştin, rahat edemedin. Nefsinin hoşuna giden o cicili mantoyu, o albenisi olan pardesüyü, o çekici eşarbı, o yeri inleten topuklu ayakkabıyı, o ölüyü dahi diriltecek parfümü almadın, kullanmadın... Ne kınayıcı teyzelerin ne nasihat ediyor gibi sağdan yanaşan kadınların tavsiyelerine uymadın. Sen, Allah'ın tavsiyesine uydun. Bu gemide senin hakkın belki herkesten ziyadedir. Ey Müslüman kardeşim, sen de çok yükler taşıdın bu gemiyi ayağa kaldırmak için. Müthiş bir vücuda sahiptin ama onu eğlence kulüplerinde yıpratmadın. Gözlerini haramdan sakındırdın. Şehvetini gizledin. Sen, Allah'ın emrine uydun da şehvetin kölesi olmadın. Ne kapalı kapılar ardından teklifler aldın da hepsini birer birer geri çevirdin. Kimsenin görmediği yerde Allah'ın orada olduğunu unutmadın. Gençliğin; aşkın, şehvetin, kızların, zinanın, flörtün, kafelerin, büfelerin, sahillerin, plajların peşinden yıpranmadı. Sen ömrünü bu gemiyi inşa etmeye adadın. Gençliğini ve gücünü buraya harcadın. Herkes akademik kariyerlerin ve karı yerlerin peşinden koşarken, sen bu geminin bir kütüğü için aylarca çalışıp didindin... Ey Nuh'un peşinden giden hocalarım, hoca hanımlar, sizler de ne tehditler aldınız değil mi? Akranlarınız rezidanslarda kat beğenmezken sizler gecekondularda çıkmaz sokaklara razı oldunuz. Onlar akademik unvanlar peşinden koşuştururken, sizler tüm kariyerinizi bu davaya feda ettiniz. Arkadaşlarınız siyasetin ağır topları olmanın planını yaparken, sizler geminin su üstünde durması için yapılacak işlerin planını yapıyordunuz. Sizin de bu geminin inşasında katkınız çoktur. Evet, onlar size gülüp geçtiler. Bugün gemilerimiz birer birer suya iniyor. Medrese gemileri, Kur'an Kursu gemileri, Cami gemileri, İmam Hatip gemileri, İlahiyat gemileri, Akademi gemileri birer birer suya iniyor... Sakın ola ki Allah suyu göndersin, sonra gemiyi yaparım deme! Sen kuru toprakta, çölde, ölmüş bir arazide gemini yap, Allah rızka kefildir, suya kefildir. Şu ölmek üzere olan şehirlerimizde gemini inşa et. Beş milyonluk şehirde yaptığın gemide sana yardım edecek olan, beş kişidir, on kişidir. Kimi zaman tek başına çalışmak zorunda kalabilirsin. Ama gemiyi yapmazsan yağmuru da pınarı da göremezsin. Şu milyonluk ölü şehirlerde küçük bir kurs gemisi yap. Bırak sana gülsünler, sana hayalperest desinler, sen mi kurtaracaksın dünyayı diye alay etsinler... Nerede su? Nerede bulut? Hani kablo? Hani trafo desinler? Sen kimseye aldırmadan kursunu yap, gemini bitir ve inananlarınla birlikte kursunda derslerini yap, caminde namazını kıl... Bak Rabbimiz ne diyor? "Günahkârlar (dünyada) iman edenlere gülüp dururlardı. Yanlarından geçtiklerinde birbirlerine kaş göz ederlerdi. Sonra kendi çevrelerine dönerken neşe içinde dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde, “Bunlar gerçekten yollarını şaşırmış kimseler!” derlerdi. Oysa onlar, müminleri koruyup gözetmekle görevlendirilmiş değillerdi. Ama o gün de müminler kâfirlere gülecekler. Koltuklarına kurulup, “Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye etrafa bakacaklar." (Mutaffifin Sûresi 29-36) Rabbim bizlere şuur ve basiret ihsan eylesin! Bizleri İslam gemisinin hizmetkarı eylesin! Bizleri destek olanlardan eylesin! Âmin Murat Padak