Dr. Mehmet Sürmeli
Dr. Mehmet Sürmeli
January 31, 2025 at 07:01 AM
RESULULLAH (S.A.V.) Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatın tüm alanlarında insanlık için örnektir. Onun çok yönlü hayat tarzında her insan kendisi için doğru ve güzel adına her şeyi bulabilir. İnsanlığın, doğruyu ve güzeli hayat tarzı haline getirebilmesi için "kendini feda edercesine" gayret gösteren ve vakti en mükemmel bir şekilde kuşanan Hz. Muhammed (s.a.v.), insanlar için örnek ve önder olmasını Allah'ın (c.c.) istediği gibi Kur'an-ı Kerim'i yaşamasından almıştır. Kur'an-ı Kerim (vahiy) vasıtasıyla insanlarla iletişim kuran Yüce Allah, kullarıyla sadece bilgilendirme içerikli bir iletişim kurmamıştır. İnsanlar, bilgilenmeyle beraber ibadetler, dua, hayatı ilahi emirlere göre anlamlandırma, zikir ve salih insanlarla ortak hareket etmek suretiyle de Allah'la (c.c.) iletişim kurabilirler. Çünkü bunların hepsi O'nu hatırlatır. Selim bir imanın, ibadetlerin, hayatı vahiyle anlamlandırıp vahyi amelî hale getirebilmenin, duanın Ve ahlaken kâmil olmanın kaynağı Kur'an-ı Kerim’dir. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.); Kur'an-ı Kerim'i tilavet etmeyi, ayetlerini tefekkür etmeyi, buyruklarını anlamayı ve anlaşılan buyrukların gereklerini yaşamayı ve diğer insanlarla sözlü veya davranışsal olarak paylaşmayı istemiştir.[1]"Kıraatûn hayyetûn" diye ifade edilen ve dilimizde diri okuma diye karşılığını bulan ideal okuma biçimi bu olsa gerekir. Kur'an-ı Kerim, Hz. Muhammed (s.a.v.)'i çeşitli yönleriyle yüzlerce ayette tanıtmıştır. Bu ayetlerde zaman zaman onun hayatıyla ilgili vurgular ve hatırlatmalar olsa da daha çok o işlevsel yönüyle tanıtılmıştır. İşlevsel yönünü üç temel kavramla açıklamak mümkündür: Tebliğ, teybin ve teşri. Gelen vahiyleri tebliğ etmek zaten aslî sıfatı olan Hz. Peygamber (s.a.v.), "kendisine emrolunan şeyleri açıkça ortaya koymuştur.[2]" O'nun çalışma ve tebliğ temposunu Yüce Allah şöyle vasfetmiştir: "Ey Muhammed! (Kendilerini hak dine çağırdığın kimseler) mü'min olmuyorlar diye adeta kendini helâk edeceksin.[3]" Tebliğ kelimesinin etimolojisine bakıldığında şu özellikler görülür: Bir şeyi nihayetine ve amacına ulaştırma; bu ulaştırma eyleminde sözün, manaya uygun olup söz söyleme sanatının inceliklerini içinde barındırmasıdır.[4] Arap dilinin en şaheser belagat örnekleriyle dolu olan Kur'an-ı Kerim, "Cevamiu'l-Kelim" sahibi[5] Hz. Muhammed (s.a.v.) vasıtasıyla, tebliğ kelimesinin etimolojisine uygun bir şekilde eksiksiz ve kesintisiz olarak tebliğ edilmiştir. Tebliğ konusunda; "Ey Peygamber! Rabbinde sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun…[6]" emrine muhatap olan Hz. Muhammed (s.a.v.), bu görevine karşılık herhangi bir ücret talebinde bulunmamıştır.[7] Diğer peygamberler de tebliğ görevine karşılık bir ücret almamışlar ve görevlerini emre itaat, takva ve ihlas üzerine icra etmişlerdir.[8] Dinin tebliğ ve "nasihatle kaim olduğunu[9]" söyleyen Resulullah, "insanlardan duymuş olduğu bir korku, hiç kimseyi bildiği bir hakkı söylemekten engellemesin.[10]" buyurmak suretiyle mü'minleri tebliğ hususunda kararlı olamaya çağırmıştır. "Yeri geldiğinde hakkı söyleyip tebliğ etmemeyi kişinin kendi kendisini hor ve zelil hale getirmesi…[11]" olarak açıklayan Hz. Peygamber (s.a.v.) "En yakın akrabalarından başlayarak uyar[12]" ayetini alır almaz, önce kabilesine islamı tebliğ etmiştir.[13] Kur'an-ı Kerim'i tebliğ etme görevini hakkıyla yerine getiren Resulullah (s.a.v.), tebliğ ettiği Kitab'ı "tebyin" de etmiştir. Tebyinin aslı olan beyan; açıklamak, bir şeydeki kapalılığı gidermek anlamına gelir ve konuşmaktan daha genel bir tabirdir. Kelamdaki mübhemlik ve mücmelliğin açıklanması beyandır.[14] Beyan'ın takrir, tefsir, tağyir, zaruret ve tebdil şekilleri vardır. Özellikle tefsir beyanı; kelamdaki mücmellik, müşkillik ve müştereklikten dolayı ortaya çıkan kapalılığı açıklamaktır. Mesela, Kur'an-ı Kerim'deki namaz (salat) ve zekat kavramları mücmeldir. Bu ibadetlerin keyfiyetleri ancak sünnetin tebyini ile bilinebilir.[15] Hz. Peygamberin tebyin (kapalı ifadeleri açıklama) vazifesi Yüce Allah tarafından şu ayetle belirtilmiştir: "(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmesi için sana da bu Kur'an'ı indirdik.[16]" Hz. Peygamberin sahabileri; "Resulullahın kendilerine namazlarını ve takip edecekleri yolları (sünnetleri)[17]" öğretmek suretiyle onun dini tebyin etmedeki rolüne değinmişlerdir. Resulullah'a da bu kapalılıkları açmayı Cebrail (a.) öğretmiştir. Hadis kaynakları Cebrail (a.)'ın gelip Hz. Peygambere namazları kıldırmak suretiyle[18] hem namaz vakitlerini hem de keyfiyetini öğrettiğine tanıklık etmektedir. Seferi halde namazın iki rekat, mukim iken dört rekat kılınacağını, akşam ve vitir namazlarının ise seferde de olsa üçer rekat kılınması gerektiğini Müslümanlar Hz. Peygamberin açıklamalarıyla bilmektedirler.[19] Resulullah'ın beyanını hiçe sayarak akılcı takılan ve bu çerçevede "hayızlı kadın niçin orucunu kaza ediyor da namazını kaza etmiyor" sorusunu yönelten kadına Hz. Ayşe (Ö: 58/677), "Biz, Peygamber (s.a.v.) tarafından hayızlı günlerde tutmadığımız orucu kaza edip kılamadığımız namazı ise kaza etmemekle emrolunduk" demek suretiyle konunun ancak peygamberin sünneti ile bilinebileceğine vurgu yapmıştır.[20] Tebyin konusunda Hz. Peygamberi yetkili bilip ona itaat etmek gerekir. Bu durumu Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle izah etmiştir: "Kim ki bana itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur…[21]" Çünkü o, Allah'ın (c.c.) elçisidir. Kur'an-ı Kerim'i bizlere tebliğ eden peygamberin açıklama (tebyin) görevini reddetmenin doğru bir anlayış olmadığını Allah'ın Resulü şöyle dile getirmiştir: "Sizlere emrettiğim veya yasakladığım bir şey geldiğinde birinizin koltuğuna kurulmuş bir vaziyette; 'bunları Allah'ın kitabında bulmuyoruz ki uyalım' (diyerek benim emir ve yasaklarımı hiçe saydığınızı) görmeyeyim.[22]" "Allah'ın Resulünün haram kıldığı da aynen Yüce Allah'ın haram kıldığı gibidir.[23]" Hz. Peygamber, mü'minlere "tuvalet adabına kadar her şeyi açıklayıp öğretmiştir.[24]" O bu durumu şu veciz ifadesiyle bizlere haber vermiştir: "Ben size bildiklerini öğreten bir baba gibiyim…[25]" Bu nedenle, ümmetine karşı şefkat ve merhamette bir babadan bile ileri olan ve sürekli ilahi denetim altında Allah'la (c.c.) iletişim kuran peygamberle insanların dinde ihtilafa girmeleri doğru değildir. Bu durumu Resulullah şu uyarı cümleleriyle haber vermiştir: "Ben sizi serbest bıraktığımda siz de beni serbest bırakın. Bir şey söylediğimde ise hemen alın (uygulayın). Çünkü sizden önceki ümmetler peygamberlerine çok soru sormaları ve onunla sıkça ihtilafa düşmeleri yüzünden helak olmuşlardır.[26]" Tebliğ ve tebyinle beraber teşri görevi de Hz. Peygambere verilen görevlerden biridir. Metodolojik donanımı iyi olmayan kimseler, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e verilen teşri yetkisini polemik konusu yapmışlardır. Bir ömür boyu tevhidi anlatan ve şirke karşı en amansız düşman olan Resulullah'ın teşri yetkisi Allah'a (c.c.) rağmen değildir. Allah (c.c.)'ın gözetiminde ve dilediği hususlardadır. Eğer peygamber bu yetkisini kullanırken yanılacak olursa hemen Allah (c.c.) tarafından düzeltilmiştir. Hz. Peygambere verilen teşri yetkisine birçok ayetten delil getirmek mümkün olmakla beraber şu ayet konuyu tartışma gerektirmeyecek şekilde açığa kavuşturmaktadır: "Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resule, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, Ona saygı gösterenler, Ona yardım edenler ve Ona indirilen nura, Kur'an'a uyanlar var ya işte onlar kurtuluşa erenlerdir.[27]" Teşri kavramının kökü olan şer', açıklama, ortaya çıkarma anlamlarına gelir. Şeriat da dinde takip edilen apaçık yoldur. Allah'ın koymuş olduğu emir ve yasaklar için istiare olarak kullanılır.[28] Teşri kavramı, hüküm olmayan konularda hüküm koyma ve kapalılığı giderme; çözümün olmadığı yerlerde çözüm bulmadır. Hayatın hiçbir alanında boşluk bırakmamadır. Eğer İslam, Kur'an-ı Kerim ve peygamberi aracılığıyla bireysel ve toplumsal konulara çözüm bulmasaydı Müslümanlık kısa bir sürede dünya dini olamazdı. Hz. Peygamber, kendi döneminde sorunlara çözümler ürettiği için bizlere de olaylara çözümler bulmayı en büyük yaşayan sünnetlerinden biri olarak bırakmıştır. Hz. Peygamberin teşri yetkisini kullanma biçimiyle ilgili rivayet kitaplarında birçok örnekler vardır. Fakat o bu yetkiyi kullanırken; Kur'an-ı Kerim'e aykırı bir hüküm koymamış, Allah'ın helalini haramlaştırmamış veya haramını helalleştirmemiş, "makasıduş-şeria" denilen dini emirlerin konuluş gayelerini göz önünde bulundurmuş ve her şeyi Yüce Allah'ın denetiminde yapmıştır.[29]Bu niteliklere uygun bir teşri yetkisi Allah’ın emir ve iradesi ile kayıtlıdır. Teybin ve teşride sünneti yok saymak Hz. [1] Bak: Sad 38/29 [2] Bak: Hicr 15/94 [3] Şuara 26/3 [4] Isfahanî, Rağıp, Müfredat Elfaz'u-l Kur'an, Darul Kalem, Beyrut, 1992, s.144-5. [5] Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, es-Sünen, Çağrı yay, İst. 1981, 5, Siyer, No:1553, c.IV, s.123 [6] Maide 5/67 [7] Tebliğ görevine karşılık ücret alınmayacağı ile ilgili bak: Hud 11/29, 51; Yusuf 12/104, Yunus 10/72, Şuara 26/109, 127, 145, 164, 180; Sad 38/86; Furkan 25/57; Sebe 34/47 [8] Bagavî, Ebu Muhammed, Hüseyin b. Mesud, Mealimut-tenzil, Beyrut, trsz, s.686 [9] Ahmed, Müsned, Çağrı yay, İst 1981, IV, 102 [10] İbni Mace, Muhammed b. Yezid, es-Sünen, Çağrı yay, İst 1981, Fiten, 20, N:4007, II, 1328 [11] Ahmed, Müsned, III, 30; İbni Mace, Fiten, 20, N: 4008, II, 1328 [12] Şuara 26/214 [13] Buhari, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, el-camius Sahih, Çağrı yay, İst., 1981, 65, Tefsir, 2, c.VI, 17; Müslim, I, İman, 89, N: 351, I, 192-3 [14] Isfehani, Müfredat, s.157-8 [15] Cürcani, Seyyid Şerif, Kitabut-Tarifat,Darul Kutub-il-ilmiyye Beyrut, 1995, s.47 [16] Nahl 16/44 [17] Nesai, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, Çağrı yay, İst 1981, İmame 10, N: 38, c.II s.97 [18] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir), Had No:3081, V, 34 [19] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir), No: 9189, XVIII, s.18-9; No: 26342, c.X, s.128 [20] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir), No: 26010, c.X, s.67 [21] İbni Mace, Mukaddime, 1, No: 3, c.I, s.4 [22] Tirmizi, 10, İlim, No: 2663, c.V, s.37; Ahmed, Müsned, VI, s.8 [23] İbni Mace, Mukaddime, 2, No. 12, c.I, s.6 [24] Ebu Davut, I, Taharet, IV, Had. No: 7, c.I, s.17; Nesai, Taharet, 1, No: 42, I, 43 [25] Nesai, Taharet, I, No: 36, c.I, s.38 [26] Ahmed, Müsned (tah: M. Şakir), No: 9519, XVIII, s.149; Tirmizi, 17, İlim, No: 2679, V, 47; İbni Mace, 1, Mukaddime, No: 2, c.I, s.3; Tahavî, Ebu Cafer, Müşkilil Asar, Darul ilmiye, Beyrut 1994, Had. No: 535, c.I, s.159 [27] Araf 7/157 [28] Cürcani, tarifat, s.126-7; Isfehani, Müfredat 450-1 [29] İbni Sad, et-Tabakat'u-l Kübra, Neşri Sekafeti İslamiyye, Kahire 1308, c.IV, s.73; Örnekler için bak: Müslim, 16, Nikah, I, N: 1401, c.II, s.1020; Ahmed, Müsned (t: Derviş) N: 9113, XVII, s.145; Serahsi, Ebubekir Muhammed b. Ahmed, Usulû Serahsi, Beyrut 1993, c.I, s.279 MEHMET SÜRMELİ
❤️ 👍 4

Comments