
RİSALE İ NUR YENİASYA İSTANBUL
February 7, 2025 at 09:58 AM
mahlûkat-ı arziyenin zerrât-ı vücudiyelerinin vaziyet ve hareketlerini temaşa ettirir.
Hülâsası: Bu altı İsm-i A’zam birbiriyle imtizâc ettiklerinden, bütün kâinatın bütün mevcudatını böyle durduran, beka ve kıyam veren ism-i Kayyum cilve-i a’zamı arkasında tecellî eden ism-i Hayy’ın, bütün o mevcudatı hayat ile ışıklandırdığını; ve ism-i Hayy’ın arkasında tecellî eden ism-i Ferd’in, o mevcudatı bir vahdet içine alıp yüzlerine birer hatem-i ehadiyet bastığını; ve ism-i Ferd’in arkasında tecellî eden ism-i Hakem’in, o mevcudatı meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam içine alıp süslendirdiğini; ve ism-i Hakem’in cilvesi arkasında tecellî eden ism-i Adl’in, o mevcudatı yıldızlar ordusundan tâ zerreler ordusuna kadar gayet hassas bir mizan-ı adl içinde tutarak emr-i كُنْ فَيَكُونُ (1) ’den gelen emirleri kemal-i inkıyad ile itaat ettirdiğini; ve ism-i Adl’in cilvesi arkasında tecellî eden ism-i Kuddüs’ün, o mevcudatı Cemîl-i Mutlak’ın cemal-i zatına ve nihayetsiz güzel olan Esma-i Hüsnasına lâyık ve münasip olacak gayet güzel âyineler şekline getirdiğini gösteriyor.
İkinci Meselesi: Kayyumiyetin, vahidiyet ve celâl noktasında kâinatta tecellîsi olduğu gibi, ehadiyet ve cemal noktasında insanda dahi cilvesinin tezahüratı olduğunu; ve bu tecellî ile Zat-ı Zülcemal’in, beşere, melâikelerin fevkinde ettiği ihsanatını; ve o ihsanatın camiiyetini ve yüksekliğini ve genişliğini izah eder. Ve kâinatı bir sofra-i nimet edip, insana teshir etmesinin ve kâinatın, insanla mazhar olduğu sırr-ı kayyumiyetle bir cihette kaim olduğunun hikmeti, insanın üç mühim vazifesinden ileri geldiğini tadat eder. Ve insanın o üç mühim vazifesinden üçüncü vazifesiyle, üç vecihle Zat-ı Hayy-ı Kayyum’a âyinedarlık ettiğini anlatır. Ve bu âyinedarlık ettiği vecihlerden üçüncü vecihteki âyinedarlığının da iki yüzü olduğunu, birinci yüzüyle esma-i İlâhiyeye, ikinci yüzüyle de şuunat-ı İlâhiyeye âyinedarlık ettiğini emsali namesbuk bir talâkat-i lisan ile ifade ediyor ki, beşerin dâhîlerini dahi bu hakikatlere meftun edip hayran eder.
Hüsrev