
El-Mirsad Türkçe
May 28, 2025 at 08:18 AM
https://almirsadtr.com/tarih-sayfalarindan-osmanli-devleti-bolum-12/
Tarih Sayfalarından: Osmanlı Devleti
Bölüm 12
Yazar: Haris Ubeyde
Osmanlı Devleti'nin Siyasi Tarihi adlı seçkin eserde Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman'ın, evladı Orhan'a mühim bir vasiyetle hitap ettiği anlatılır:
"Ey oğlum! İslam'ı yayma, başkalarını dine davet etme ve Müslümanların malını ve namusunu koruma sorumluluğu senin omuzlarındadır. Sen Yüce Allâh'ın huzurunda hesap vereceksin."
Bir benzeri de şu şekilde nakledilmiştir:
"Ey oğlum! Rabbime kavuşmak üzere yola çıkıyorum. Seninle iftihar ediyorum, çünkü sen adaletle hükmedecek ve Allâh yolunda cihad ederek dinini yücelteceksin. Ey oğlum! Ümmetin âlimlerine her zaman saygı göster; onların makamlarını asla küçültme. Onların rehberliğine uy, çünkü onlar samimiyetle öğüt verirler. Ey oğlum! Allâh'ın hoşnutsuzluğuna yol açacak her türlü davranıştan kaçın. Ve eğer bir zorlukla karşılaşırsan, âlimlerden öğüt al. Biz ne dünya malı ne de kişisel çıkar ararız."
Osmanlılar, bu vasiyette nasihat edildiği gibi âlimlere olan saygılarında ve cihada olan bağlılıklarında kararlı kaldılar. Bu değerler dini, eğitimsel, askeri ve idari kurumlarının dokusuna yerleşmişti. İslam'a içten bir bağlılıkla, İslam medeniyetini uzak diyarlara kadar ulaştırdılar ve kalıcı bir güç ve etkiye sahip büyük bir imparatorluğun temellerini attılar.
Bu ilkelere bağlı kalarak şan ve şerefe kavuştular. Sultan Osman'ın vefatı sırasında, Osmanlı hakimiyeti 160.000 kilometrekareyi kaplayacak kadar büyümüştü. Yönetimini kilit bölgelerde sağlamlaştırmış ve etkisini Marmara Denizi kıyılarına kadar genişletmişti. En önemli fetihleri arasında Bizans şehirleri İznik ve Bursa vardı; bu şehirlerin ele geçirilmesi Bizans'ın gücünün azalmasında önemli adımdılardı.
Sultan Orhan bin Osman:
Babasının ölümünün ardından Sultan Orhan bin Osman, devletin liderliğini üstlendi ve babasının misyonunu sadakatle sürdürdü. 1327 yılında, günümüzde İzmit olarak bilinen, İstanbul'a yakın önemli bir şehir olan Nikomedia'yı ele geçirdi.
Orhan ayrıca imparatorluğun ilk üniversitesini kurmuş ve Mısır'da çeşitli İslami ilimler okumuş bilgili bir şahsiyet olan seçkin alim Davud el-Kayseri'yi üniversitenin başına atamıştır.
Yönetim ve savaşın değişen taleplerine yanıt olarak Orhan, uzmanlaşmış ve disiplinli bir ordunun kurulmasını sağlamıştır. Hedefleri arasında Allâh Rasulü'nün (s.a.v.) Konstantinopolis'in fethi ile ilgili haberinin gerçekleşmesi de vardı. Bu amaçla hem doğudan hem de batıdan koordineli bir saldırı ile Bizans'ın başkentini kuşatmak için kapsamlı bir strateji tasarladı.
Bu büyük vizyonun bir parçası olarak oğlu ve varisi Süleyman Paşa'yı Batı Cephesi'ne gönderdi. Süleyman, Hicri 758 yılında gecenin karanlığında elli kişilik bir süvari birliğini Çanakkale Boğazı'ndan geçirdi. Mühim bir operasyonla, Roma gemilerini ele geçirdiler ve Avrupa kıyısındaki kritik dayanak noktalarını güvence altına aldılar. Doğu kıyılarına ulaştıklarında Süleyman birliklerine Avrupa'nın daha derinlerine doğru ilerlemelerini emretti.
Osmanlılar kısa süre sonra Gelibolu'yu ele geçirdi. Bölgedeki kaleler, güneyden kuzeye uzanan stratejik Çanakkale koridoru boyunca uzanıyordu; bu da gelecekteki seferler için kritik bir üs sağlıyor ve Konstantinopolis'e giden yolu açıyordu.
Bu başarı yalnızca askeri bir başarı değildi; Bizans başkentini fethetmeyi amaçlayan tüm sonraki çabaları güçlendiren büyük bir adımdı.
Yeniçerilerin Kuruluşu – Yeni Ordu:
Sultan Orhan'ın en kapsamlı reformlarından biri de resmi bir İslami askeri sistemi geliştirmesiydi. Daha önceki gönüllü milislerin aksine, Orhan'ın ordusu titizlikle onar, yüzer ve biner kişilik birliklere ayrılmıştı. Savaş ganimetlerinin belirlenmiş beşte biri, askeri operasyonları finanse etmek için tahsis edildi ve böylece sürdürülebilirlik ve verimlilik sağlandı.
Orhan, disiplini ve hazırlığı artırmak için askerlerin hem askeri hem de ideolojik alanlarda eğitim alacağı sıkı eğitim kampları kurdu. Bu profesyonel ordu, güç ve özverinin bir modeli haline geldi.
Orhan, Türkçe'de Yeniçeri (yeni ordu) olarak bilinen bu seçkin askeri birliği daha da büyüttü. Bu güç, büyük ölçüde İslam'a yeni giren kişilerden oluşuyordu; fethedilmiş topraklardan gelen, İslam'ı benimsemiş kişilerden müteşekkildi. Osmanlı sınırları genişledikçe, daha önce İslam'a düşman olan birçok gayrimüslim, İslam'ın öğretilerini kabul etti ve imparatorluğun sosyal ve askeri yapılarına entegre edildi.
Bu yeni Müslümanlar, İslami inançlar ve ilkeler konusunda kapsamlı bir eğitim aldılar. Manevi ve askeri eğitimlerini tamamladıktan sonra cihadın ön saflarına gönderildiler. Alimler ve hukukçular, Sultan Orhan ile yakın bir şekilde çalışarak, Allâh'ın izni ve yardımıyla bu askerlerin içinde İslam'ı savunma tutkusu, fetih arzusu ve Allâh yolunda mücadele sevgisi yetiştirdiler.
Bu yeni ordunun savaşlardaki coşkulu haykırışları sarsılmaz bir inançla meydanlarda yankılandı:
"Ya Gazi, Ya Şehid! Ya Fatih ya Şehid!"