
Dr. Batuhan Celik
June 19, 2025 at 03:52 AM
Ve aleyküm selâm.
Bu çok hassas ve derinlikli bir soru. Kolay bir mesele değil; kelimeleri seçerek, şefkatle ve hikmetle düşünmek gerekiyor.
Allah'ın ezeli ilmi arasındaki denge üzerine kuruludur. Şu noktaları dikkate alarak konuyu açıklamaya çalışalım:
Kaderi anlamaya çalışırken dikkat edilmesi gereken temel bir ölçü vardır: Kader, Allah’ın ezeli ilmiyle olmuşu ve olacağı bilmesidir; kulun iradesini elinden almak değil, aksine kulun özgür iradesiyle yaptıklarını bilmesidir. Allah ezelde kimin ne yapacağını bilir ama bu bilgi, kişinin o fiili kendi özgür iradesiyle işlemesini engellemez.
İşte bu noktada, ensest ya da tecavüz gibi ağır zulümlerle ilgili sorular ortaya çıkar. Bir insanın böyle büyük bir günah işlemesi onun kendi tercihidir, Allah bunu ona zorla yaptırmaz. Ama Allah bunu ezelde bilir. Bu bilgi, failin suçunu ortadan kaldırmaz; aksine o kişi, iradesini kötüye kullandığı için sorumludur ve hesap verecektir.
Peki o suçtan doğan masum bir çocuk?
Çocuk suçsuzdur, tertemizdir. O çocuğun ruhu da galû bela’da Rabbine "Evet" demiştir. Anne-baba tercihi de, hayatın neresinde doğacağı da onun imtihanının bir parçasıdır. Ancak o, bu gelişin sorumlusu değildir. Onun geliş sebebi, failin kötü tercihleridir. Allah, çocuğun doğacağı zamanı ve yerini elbette ezelde bilir, çünkü zaman ve mekân O'nun katında bir perde değildir. Ama bilmesi, zulmü onaylaması anlamına gelmez. Allah zulme asla razı olmaz.
Bu yüzden çocuğun ruhunun ezelde yazılmış olması, o suçu işleyen adamı mazur kılmaz. Allah bir kötülüğe rıza göstermez. Suçun faili, niyetinden ve fiilinden sorumludur. Bilakis böyle kimseler daha da ağır bir azapla cezalandırılacaktır.
Kader, zalime bahane değil, mazluma dayanaktır.
Kaderi suçun bahanesi gibi görmek, zalimi temize çıkarmaya; kaderi mazlumun aleyhine kullanmaya çalışmak olur ki bu, hikmete aykırıdır.
Allah adildir, hikmet sahibidir. Her canın imtihanı farklıdır ama hiçbir can, başkasının günahıyla cezalandırılmaz. Kim ne yaptıysa onu karşısında bulacaktır. Zulme uğrayanların kalbi kırık olsa da, Allah katında değeri yüksektir. O çocuk da bir gün hak ettiği gibi huzura erecek, mazlumluğu makam olacak inşâAllah.
Sorularımız bazen içimizi yakar, ama bu sorularla Allah’tan uzaklaşmak değil, O’na daha yakından sarılmak gerekir. Sükûnetle, merhametle ve akılla yaklaşınca, cevaplar kalbimize de huzur verir. Rabbimiz adildir. Biz anlayamasak da, adaletine tam bir güvenle teslim olmak imandır.
Baştan madde şeklinde anlatalım ...
Ne olur, burayı dikkatle ve özenle dinlemenizi rica ediyorum!
1-Galûbelâ ve Ruhların Ahdi:
"Ruhlar âleminde" (Galûbelâ) Allah'ın insan ruhlarına "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu ve onların da buna ikrar ettiği anlatılır (A‘râf, 7:172). Bu, insanın fıtraten Allah'ı tanıyabilecek bir potansiyelde yaratıldığını gösterir. Ancak bu, bireylerin kimin anne-babası olacağını seçtiği anlamına gelmez. Ruhların o andaki "evet"i, kaderin detaylarını değil, varlık amacını ifade eder.
2. Kader ve İnsan İradesi ise;
Kader, Allah'ın olacak her şeyi önceden bilmesidir, ancak bu bilgi, insanın özgür iradesini ortadan kaldırmaz. Tecavüzcü, bu fiili kendi iradesiyle işler ve bundan sorumludur. Kur’an’da "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez" (Fâtır, 35,18) ayeti, herkesin kendi amellerinden hesaba çekileceğini vurgular.
- Kadın, masum bir mağdurdur; ona zulmeden kişi, kendi kötü eylemini seçmiştir.
- Çocuk ise bu trajedinin "günahsız" bir sonucudur. Doğumu, kötülüğün meşrulaştırılması demek değildir.
3. Kötülük Problemi ve Hikmet...
Dünya bir imtihan alanıdır; kötülükler insan iradesinin sınandığı bir gerçekliktir. Allah, kötülüğe izin verir ama asla onaylamaz. Tecavüz gibi bir zulüm, failin iradesiyledir; Allah'ın bunu "yazmış" olması, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Tıpkı bir katilin cinayet işlemesinin "kaderde var" olmasının onu aklamadığı gibi.
4. Çocuğun Ruhu ve Kader İlişkisi...
Çocuğun ruhunun Galûbelâ’da var olması, onun bir zulme alet edilmesini meşru kılmaz. Allah, o çocuğu bir zulüm sonucu dünyaya getirtse bile, ona adaletini başka yollarla tecelli ettirebilir (örneğin, çocuğu özel bir sabırla donatmak, toplumsal adalet mekanizmalarını harekete geçirmek gibi). Kader, olayların Allah’ın bilgisi dahilinde gerçekleşmesidir; failin fiilinin meşru olduğu anlamına gelmez.
5. İlahi Adalet ve Sorgu...
Allah, adalet sahibidir. Mağdurlar (kadın ve çocuk) için hem dünyada hem ahirette telafi vardır. Peygamber (s.a.v.), "Mazlumun bedduasından sakının" (Buhârî) buyurarak zulmün geçersiz kılınacağını hatırlatır. Tecavüzcü, "Bu kaderimdi" diyemez; zira Allah onun ne yapacağını bilir ama yapmasını emretmez.
Buraya kadar anlattıklarım anlaşılmış oldu mu?
Veya Şimdiye kadar anlattıklarımda bir soru işareti kaldı mı?
Dediğim gibi...
Galûbelâ’daki ruhların varlığı, insanların iradeleriyle işledikleri kötülükleri meşrulaştırmaz. Kader, bir "kurgu" değil, ilahi bilginin tezahürüdür. Kötülük, failin tercihidir; mağdur ise imtihanın bir parçası olarak sabrıyla sınanır. Çocuğun ruhu, bu trajediyi "onaylayan" bir unsur değil, ilahi adaletin tecelli edeceği bir vesiledir.
Bu konuda şu ayetler üzerine tefekkür edilebilir:
- "Size isabet eden her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir." (Şûrâ, 42,30)
- "Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez." (Bakara, 2:286)
Selam ve dua ile...
Batuhan Çelik

❤️
👍
🤲
❤
🌹
♥
❣
🌷
🌸
🌼
54