Dr. Batuhan Celik
Dr. Batuhan Celik
June 19, 2025 at 10:09 PM
Bu mesele, zahiren sıradan bir komşuluk hikâyesi gibi görünse de, içinde birçok derinlik barındırıyor. Çünkü bir mü’minin kalbi, sadece kendiyle meşgul olmaz; çevresindeki yanlışlara karşı da bir sorumluluk duyar. Kalbi Allah’a bağlı olan biri, yalnızca kendi nefsini değil, başkalarının da istikamette kalmasını ister. Bu yüzden bazen bir kelimeyle, bazen bir bakışla, bazen de mahcup bir uyarıyla uhuvvetin gereğini yerine getirmeye çalışır. Fakat bazen de bu samimi gayret, yanlış anlaşılır ve kırgınlıklara yol açar. Buradaki mesele, aslında bir uyarının şekli değil, uyarının niyeti ve muhatabın kalbiyle ilgilidir. Bir insan, yanlış bir adım attığında ve bu adımı dostça bir dille kendisine hatırlatıldığında, eğer kalbi hakikate açık değilse, bu hatırlatmayı saldırı gibi görebilir. Ama bu durum, hatırlatmayı yapan kişinin yanlışta olduğunu göstermez. Aksine, o sessiz kalmış olsaydı, “Ben gördüm, bildim ama sustum” demiş olacaktı ki, bu da Allah katında bir sorumluluk doğurabilirdi. Çünkü bazen bir suskunluk, bir yanlışın çoğalmasına, bir ihmalin fitneye dönüşmesine neden olur. Dolayısıyla burada yapılan uyarı, bir emr-i bil ma’ruf örneğidir. Belki tarz yumuşatılabilirdi, belki daha mahrem bir zeminde konuşulabilirdi; ama özünde kötü bir niyet yoktu. Bilakis bir korunma, bir korunma arzusu vardı. Her insanın evi mahremdir, bu doğrudur. Fakat bir ev, içinde başkalarının zanlarına kapı aralayacak davranışlara sahne oluyorsa, bu artık sadece o evin değil, toplumun da meselesidir. Çünkü İslam, yalnızca bireysel ibadetlerden ibaret değil; aynı zamanda bir toplumun iffeti, namusu, huzuru üzerine de titizlikle duran bir dindir. Kur’an’da "zan" bile kınanmışken, zan doğuracak fiillere karşı sessiz kalmak da zımnen onay anlamına gelebilir. Bazen en güzel dostluklar, en acı gerçekleri dile getiren cümlelerle biter. Çünkü hakikat, daima herkesin duymak istediği bir şey değildir. Ama bu, hakikati söyleyenin hatalı olduğu anlamına gelmez. Asıl mesele, o hakikatin hangi niyetle söylendiğidir. Eğer bir kalp sırf Allah için, sırf o kişinin yanlışta kaybolmaması için konuşmuşsa, bilsin ki o kalbin sözü yerini bulmasa bile Allah katında kaybolmaz. Bu sebeple, gönülde bir kırıklık kalmasın. Hakkı dile getirmek, edep dairesinde kaldıkça bir vebal değil; bilakis bir fazilettir. Ve bazen bir kişinin hayatında bir sözün izini yıllar sonra anlar. O yüzden yapılan şey ne ayıplamak ne de hüküm vermekti. Sadece bir hatırlatma, bir ikazdı. Kalpte “acaba hakkına girdim mi?” diye bir düşünce varsa, o zaten hakkın gözetildiğini gösterir. Çünkü vicdan ancak hakka dikkat eden kalplerde konuşur. Gönül rahat olsun. Bu uyarı bir düşmanlık değil, bir sorumluluktu. Ve her sorumluluk gibi, bu da incitici olsa da aslında bir merhamet taşıyordu. İyilik bazen bir tebessümle, bazen de bir sitemle gelir. Ve her hakikat bir teşekkürle karşılanmaz. Ama Allah bilir. Ve O’nun bilmesi her şeyin üzerindedir. Batuhan celik
Image from Dr. Batuhan Celik: Bu mesele, zahiren sıradan bir komşuluk hikâyesi gibi görünse de, için...
❤️ 👍 🌸 15

Comments