Dr. Batuhan Celik
Dr. Batuhan Celik
June 20, 2025 at 04:05 AM
Bu konu çokça merak edilen, zaman zaman da yanlış anlaşılan meselelerden biridir. "Galu Bela" yani "Elest Bezmi" dediğimiz olay, ruhların daha bedenlere gelmeden önce, Rabbimizle yaptıkları bir sözleşmeyi ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de bu an şu şekilde geçer: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dedim. Onlar da 'Evet, Rabbimizsin, şahidiz' dediler." (A’raf Suresi, 172. Ayet) Bu ayet, insanın yaratılış gayesini, Allah'ı bilip tanımaya ve ona yönelmeye meyilli bir fıtratla dünyaya gönderildiğini gösterir. Yani her insanın ruhu aslında hakikati tanımaya hazır bir özle yaratılmıştır. Ruhların dünyaya gelişi ve hangi aileye mensup olacağı meselesi, insan aklını en çok meşgul eden kadim sorulardan biridir. Bu konu, hem metafizik hem de ilahi adalet bağlamında incelikle ele alınmayı gerektirir Öncelikle, "Galû Belâ" (Ruhlar Âlemi) kavramı, insanın yaratılış hikmetine dair derin bir sırrı barındırır. Kur'an-ı Kerim'de, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabına ruhların "Evet, sen bizim Rabbimizsin" şeklinde şahitlik ettiği anlatılır. Bu ahit, her insanın fıtratına işlenmiş bir hakikattir. Ancak buradaki "Evet" cevabı, yalnızca Müslüman ailelerde doğacak ruhlara has bir durum değildir. Zira dinimizin inancına göre her çocuk fıtrat üzere doğar; yani her insan, potansiyel olarak bu ilahi gerçeği tanıyabilecek bir öze sahiptir. Şimdi şu soruluyor: Eğer herkes “Evet, Rabbimizsin” dediyse, neden bazı insanlar Müslüman bir ailede doğuyor da bazıları başka bir dine mensup ailede? Bu adil mi? Bu haksızlık değil mi? Müslüman olmayan bir ailede dünyaya gelen bir ruhun, "Galû Belâ"da "Hayır" dediği şeklindeki yorum, insan iradesi ve ilahi takdir arasındaki dengeyi anlamakla alakalıdır. Şunu unutmamak gerekir ki, Allah'ın adaleti mutlaktır ve hiçbir ruh, imtihan edilmeden cezalandırılmaz. Bir insanın hangi coğrafyada, hangi inanç ortamında doğacağı, onun nihai kaderi değil, imtihanının bir parçasıdır. Bu durum, yüzeysel bakıldığında bir "haksızlık" gibi görünebilir. Ancak derin düşünüldüğünde, asıl hikmetin insanın özgür iradesinde yattığı anlaşılır. Allah, her kuluna farklı şartlarda imtihan verir; kimine hidayet nasip eder, kimini ise seçimleriyle baş başa bırakır. Önemli olan, kişinin karşılaştığı şartlar ne olursa olsun, hakikati arayıp bulma çabasıdır. İşte burada anlamamız gereken çok önemli bir sır var: Doğduğumuz yer, ailemiz, çevremiz; imtihanın bir parçasıdır. Bir insan İslam’ı bilen bir ailede doğmakla sınanır, diğeri ise bilmeyen bir çevrede doğmakla. Herkesin imtihanı kendi kaderine özel yazılır. Kimi bilgiyle denenir, kimi cehaletin ortasında vicdanıyla, kalbiyle Rabbine ulaşmakla. Yani her insan, bulunduğu ortamda Hakk’a ulaşabilecek bir yol ile sınanır. Kur’an’da şöyle buyurulur: > “Biz hiçbir kavme, onu uyaran bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz.” (İsra Suresi, 15. Ayet) Yani kimse, bilmediği bir şeyden sorumlu tutulmaz. Herkesin sorgusu, bildikleri ve ulaşabildikleri kadar olacak. Allah adildir, zerre kadar zulmetmez. Şimdi bir başka yönüyle bakalım: Müslüman bir ailede doğmak, otomatik olarak doğru yolda olmak mıdır? Hayır. Nice insanlar vardır ki İslam’ı bilir ama yaşamaz. Nice insanlar vardır ki İslam'ı hiç tanımamış gibi görünür ama yüreğinde öyle bir arayış vardır ki, Allah ona bir yol açar, bir vesile gönderir. Yani mesele sadece nerede doğduğun değil, yüreğinde hangi arayışla yaşadığındır. Kalp neye meyilliyse, hakikati ararsa, Allah onun önüne yolu açar. Çünkü Allah, kuluna şah damarından daha yakındır ve kulunu tanır. Kimseyi çaresiz bırakmaz. Şu da unutulmamalıdır ki, birçok Müslüman, sonradan hidayet bulmuş insanlardan oluşur. Tarih boyunca, en katı inançsızlık ortamlarında bile hakikati keşfedip ona tutunan sayısız insan olmuştur. Bu da gösteriyor ki, doğuştan gelen şartlar insanı mutlak anlamda sınırlamaz. Sonuç olarak, bu meseleyi salt "kaderin adaletsizliği" olarak görmek yerine, insanın irade, sabır ve arayışının değerini idrak etmek gerekir. Allah'ın rahmeti ve adaleti, hiçbir kulunu haksızlığa uğratmaz. Herkes, kendi yolculuğunda imtihan olunur ve herkesin karşılaştığı zorluklar, aslında onun ruhunu olgunlaştıran birer vesiledir. Belki de en güzel bakış açısı, bu dünyanın bir imtihan sahnesi olduğunu hatırlayarak, her insanın kendi yolunda ilerlerken içindeki fıtrat sesini dinlemesine duyulan güvendir. Çünkü Allah, kullarına asla zulmetmez ve herkes, nihayetinde kendi seçimleriyle yüzleşecektir. Özetle: Kim nerede doğarsa doğsun, Allah kimseye zulmetmez. Herkesin imtihanı kendi kaderine göredir. Ruhların “evet” dediği söz, bu dünyadaki arayışımızın başlangıç noktasıdır. O cevabı unutsak da, kalbimizde o sesi hatırlayacak bir fıtrat saklıdır. Önemli olan, hangi ortamda olursak olalım, içimizdeki o sesi takip edebilmektir. Ve gençler... Onlar sorular sorar çünkü düşünürler. Bu çok kıymetlidir. Sorgulamak, aslında hakikate duyulan özlemin bir işaretidir. O yüzden korkmamak, bastırmamak gerekir. Bilakis, bu sorulara yargılamadan, suçlamadan, sevgiyle ve ilimle yaklaşmak gerekir. Çünkü hakikati arayan bir genç, yarın Hakk’ın nuruna en güçlü şahid olabilir. Batuhan Çelik
Image from Dr. Batuhan Celik: Bu konu çokça merak edilen, zaman zaman da yanlış anlaşılan meselelerd...
❤️ 🤲 🌹 👍 🌸 💐 💚 30

Comments