
Maneviyat - Dr. Takyettin Karakaya
84 subscribers
About Maneviyat - Dr. Takyettin Karakaya
Bu kanal Dr. Takyettin Karakaya’nın görüşlerini içermekte ve insanları modern hayatın sıkıntılarından bir nebze de olsa uzaklaştırıp onlara nefes aldırmayı amaçlamaktadır.
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

*Neden Değişemiyoruz?* Her sabah kalktığımızda daha iyi bir insan olmak için kendimize söz veriyoruz. Bunun için kendimizi değiştireceğimize, hayatımıza bir çeki düzen vereceğimize karar veriyoruz. Ama sabahın gündüzünde yine eski biz olarak hayatımıza devam ediyor ve akşamında da yine eski biz olarak günümüzü noktalıyoruz. Sonra da iyi olmaya yönelik bu başarısız girişimlerimiz tüm moral ve motivasyonumuzu yok ettiği için uzun bir süre tekrar etmeye cesaret edemiyor ve içinde bulunduğumuz akıntıya kendimizi kaptırıp hayat menzillerimizi bir bir geçiyor ve böylece ömrümüzü tüketiyoruz. Aşağıda neden değişemediğimize dair bir kaç sebep sıralayacağım. Belki bu sebeplerin farkına varırsak, başarısız değişim girişimlerimize de bir son verebiliriz. 1. *Boş Vaktin Olmaması:* Kendimiz hakkında düşünecek zamanımız yok. Vaktimizin önemli bir kısmı çalışma ile geçiyor. Onun dışındaki zamanımızı çalmak için sosyal medya (Instagram, YouTube, Twitter, Facebook, Twitch vb ), televizyon ve Netflix gibi dijital film, dizi izleme platformları tetikte bekliyor. Eğer yakamızı bunlardan kurtabilirsek onu da başka tür kendimizi eğlendirme faaliyetleri ile dolduruyoruz. Yani şöyle adamakıllı birkaç saat sessizce düşünecek vakit bulmamız neredeyse imkansız gibi. 2. *Alışkanlıklarımızın Esiri Olmak:* İnsanın alışkanlıkları, bağımlılıkları görünmez bir kelepçe gibi onu tutuyor ve başka bir tarafa yönelmesini engelliyor. Ve neredeyse her zaman bu alışkanlıklar, keyif ve konfor verici ve zihinsel bir çaba veya eylem gerektirmeyen ve hatta dışlayan bir niteliğe sahip. Bu yüzden mesela günde en az yarım saat kitap okumadan edemiyorum veya mutlaka gündelik bir zaman dilimini hayatı daha nasıl güzellestirebilirim üzerine düşünüp birileri ile fikir teatilerinde bulunuyorum şeklinde bir alışkanlık veya bağımlılık bulmanız çok zor. Uzanıp boş boş telefonda vakit geçirmek, maç izlemek, arkadaşlarla geyik muhabbeti yapmak, film izlemek, evde eşya tamiri yapmak, alışveriş sitelerinde gezinmek, arkadaşlarla dışarıda konusu futbol, ticaret, para kazanma, mal mülk birikimi, sığ politik konular, kadınlar vs. Gibi insana hiçbir katkısı olmayan konular etrafında konuşmaların yapıldığı boş eğlence zamanları gibi aslında ne bireysel ne de toplumsal hiçbir faydası olmayan aktiviteler genelde bağımlılıklarımızın ve alışkanlıklarımızın merkezinde yer alır. 3. *İç Motivasyon Eksikliği:* Çoğu insan, çoğu zaman harekete geçecek, adım atacak, ciddi kararlar verme girişiminde bulunacak iç enerjiyi ve motivasyonu kendisinde bulamaz. İnsanların çoğu ancak dışarıdan bir kuvvet ve zorlama ile ayağa kalkıp eyleme geçecek bir mizaca sahiptir. Bu yüzden değişim gibi devrimsel bir eyleme değil girişmek, niyet etmek bile muazzam bir iç gücü, buna sahip olmayanlar içinse dış etkiyi gerekli kılar ve bu iç veya dış motivasyon ve enerji kaynakları maalesef değerli madenler gibi elde edilmesi çok güç unsurlardır. 4. *Doğru Yolda Olduğumuz Sanısı:* Genelde kibir, insanın üzerinde bulunduğu yolun doğru yol olduğunu, değişime bu yüzden ihtiyacının olmadığı kanısını insana inandırır. Bu çoğu zaman yaptığı yanlışların bile farkında olmayıp doğruluk eksenli bir hayat yaşadığına sevk eder insanı ve bu sebeple tıpkı alışkanlıklar gibi dönüşü ve içinde bulunulan döngünün kırılması çok zordur. 5. *Kişisel Menfaati, Konforu, Keyfi, Zevki, Mal-Mülk-Makamı Artırma Eksenli Bir Hayat Gayesi Taşıma:* Böyle biri için zaten hayat tek boyutludur: dünya. Hayatı tek boyutlu yaşayan insan için aslında hayat bitmiştir. Çünkü çok kısa bir yaşam süresi içerisinde elde ettiği her şeyi bir gün bırakacak birinin yaşadığı şeyin hayat olduğunu söylemek sadece şakadır. Sadece bir gün elinden gidecek şeyler için yaşamak gaflet ve şaşkınlık ve zavallılıktır. Böyle bir gaflet içerisinde yaşayan biri içinse değişim veya değişimin gerekli olduğu düşüncesi sadece boş konuşmak olduğu için, ondan herhangi bir eylem veya girişimde bulunması da beklenemez.

*Hata Yapan İnsan – Pişman Olan İnsan* Hata yapmak veyahut günah işlemek, insan olmaklığın bir parçasıdır, çünkü insan hem unutan hem de öfke, sevgi, hüzün, korku gibi birbirinden farklı duyguları çok kısa zaman aralıklılarında bile yaşayabilen bir varlıktır. Unutkanlık ve insana has duygusal çeşitlilik ise insanı hata yapmaya sevk eder. İnsanın, doğasına aykırı bir şekilde makine benzeri bir formda değerlendirilip hatalarının sıfıra indirilmeye çalışılması modern zamanların mükemmeliyetçilik anlayışının ürünüdür. _*Bir taraftan da sadece kendi arzularını, hayallerini düşünerek herhangi bir bireysel veya toplumsal kısıtlama içerisine girmeden istediği hayatı yaşayabileceği algısına maruz kalan modern insan, böylece iş hayatında bir iş makinesi, iş dışında ise bir tüketim ve harcama makinesi gibi muamele görmektedir.*_ İki farklı hayat tabana taban zıttır. İlkinde işlerini kusursuz yapması ve mükemmel olması istenirken ikincide herhangi bir günah veyahut sosyal norm korkusu olmadan bütünüyle özgür bir yaşam sürmesi beklenir. Her iki durum da insanın doğasına aykırıdır. Zira insan ne hatadan ne de kuralların bağlayıcılığından vareste bir varlıktır. Ancak insanın hem hata yapan hem de belirli kurallar içerisinde yaşayan bir varlık olması, onun yaptıklarından pişman olması ve bu pişmanlığın yöneltileceği bir merciyi gerekli kılar. Allah’ın koyduğu kuralları çiğneyerek sınırı aşan ve günah işleyen insan, yaptıklarından dolayı pişmanlık duyduğu takdirde Allah’ın affından medet umabilir. Pişmanlık esasında, Allah’ın yüceliği karşısında kişinin tüm acizliğine rağmen günahlarla ona karşı gelme cüretini sergilemesinin insanda yarattığı hüzün ve utanma duygusunun eseridir. _*"Allah’ın büyüklüğünün müşahede edilmesinden dolayı günahlar kulun gözünde büyür. Bu müşahedeye rağmen Onun emrine karşı çıkmak gerçekten büyük bir cürettir. Bu şuur ve bilgiye sahip kişiler nezdinde hiçbir günah küçük değildir.”*_

*Nasıl Kötü İnsan Olunur?* *Diğerkâm*, kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan (kimse) anlamına gelir. Modern şartlarda en etkin diğerkamlık eylemi kişinin gelirinin bir kısmını hayır kuruluşları aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine vermesidir. *Peki gelirimizin ne kadarını vermeliyiz?* Din temelli maneviyat düşüncesinde verilmesi gereken miktar ihtiyaç dışındaki paranın tümüdür. Lakin, ihtiyaç kavramı çok esnetilebilir bir kavram maalesef. Örneğin, modern algı yönlendirmeleri sayesinde kişinin çocukları ile sinema veya tiyatroya gitmesi veya dışarıda yemek yemesi bir ihtiyaç olarak görülür. Ancak tek bir sinema bileti parası ile örneğin bir çocuğun protein veya vitamin ihtiyacı karşılanabilir ve bu, o çocuğun sağlığı üzerine çok önemli etkiler sağlayabilir. O halde objektif bir bakış açısıyla bakılırsa aslında neyin ihtiyaç neyin lüks olduğu bilinebilir. Burada önemli olan, kişinin kendi (ve çocukları) dışındaki kişilerin faydasını kendi faydası kadar önemli görmesidir. Tüketim merkezli kapitalist kültür, kişinin ihtiyaç perspektifini alabildiğine genişletmekte ve bunu özellikle çocukların ruh sağlığı, kişisel gelişimi, bilişsel becerilerinin artırılması gibi bir takım bilimsel kavramlar üzerinden haklı göstermeye ve insanları inandırmaya çalışmaktadır. Zaten vermekte zorlanan insan, ikna olmaya çoktan teşnedir. Kişinin nezdinde, çocuğunun doğum günü için harcadığı para ile susuzluk çekilen bir yerde bir su kuyusu açabilecek ve böylece yüzlerce insanın belki de hayatını kurtaracak olması, çocuğunun mutluluğunun yanında pek kıymet ifade etmez. Objektif olarak harcamalarımızı gözden geçirdiğimizde temel ihtiyaç - gereksiz harcama dengesinin tamamen bencil dürtülerimizle nasıl kaybolduğunu makul bir zihne sahip olan herkes fark edecektir. Bir kere başkasını düşünmeye başladığımızda, harcama eyleminde bulunurken denkleme artık sadece kendimizi veya çocuklarımızı değil, elimizdeki para miktarına göre, en temel ihtiyaçlardan mahrum insanları da ekleyeceğiz. Ancak başkalarını kendimiz gibi görmeye başlayıp paramızı başkaları ile paylaştığımızda iyi olma sıfatını hak edebiliriz. Dünya üzerinde en temel ihtiyaçlardan yoksun milyarlarca insan varken ve vereceğimiz paralarla bir çok insanın hayatına dokunabilecekken, paramızı biriktirmek, sahip olduğumuz eşyaları artırmak, her seferinde yenisini almaya çalışmak, kendi keyfimiz ve eğlencemiz için harcamadan çekinmemek bizi gerçek anlamda *_KÖTÜ İNSAN_* yapar.

*Canlı İmanı Kötülüklerle Öldürmemek* Maneviyat düşüncesinin en asli temellerinden biri Allah'a ve ahiret gününe inanmaktır, yani iman sahibi olmaktır. Ancak bu inanış yani iman sadece bir kelime tekrarı olarak görülmemelidir. İman, eylem ile karşılıklı ve bağımlı bir ilişkiye sahiptir. İman; kişinin elinde, sürekli beslemesi, sağlıklı tutması, aksi taktirde zayıflayıp ölmesi mümkün bir canlı organizmaya benzer. Bu organizma ise eylemlerle yani iyi davranışlarla canlı ve sağlıklı tutulur. [Aynı şekilde canlı, sağlıklı, sağlam bir yapıya sahip ise bu organizma - yani kişinin imanı güçlü ise - onun iyi davranışlarına yönelik itici ve destekleyici bir etkiye sahip olacaktır. İman - eylem arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki de buradan kaynaklanmaktadır.] İyi olmak, iyilik yapmak, kötülükten, zulümden, haksızlıktan uzak durmak, kişisel menfaat ve bencilliği eylemlerin merkezine koymamak, başkasına karşı empati ve merhamet ekseninde bir tavır sergilemek, ihtiyaç sahiplerine karşı gözü, kulağı kapalı kesilmemek, her türlü bireysel ve toplumsal ilişkide kendi menfaatine ters düşse bile hak ve adalet ilkesini benimsemek, elinden ve dilinden insanların emin olduğu, güvenilir, sözüne sadık biri olmak gibi iyilik eylemleri kişinin uhdesinde bulunan iman organizmasının güçlenmesine ve sayılanlar ve bunun gibi diğer iyi eylemlerin zıddı olan kötülükler de zayıflamasına ve dikkat edilmediği, kötülüklerde devam ve ısrar edildiği taktirde ölmesine yol açacaktır. Bir kere insanın imanı ölürse, artık onun iyi davranışlarda bulunmasının motoru da durur ki bu aynı zamanda, kişinin bir kötülük çukuruna, girdabına düşmesi demektir. Maneviyat düşüncesinin bir temel direği de zerre imanı olanın cennete girecek olmasıdır. Zerre iman demek kişinin canlı iman organizmasının ölmemiş hâlâ sağ olduğu ve bu da kişinin düşük seviyede olsa bile, kötü eylemlerinin hâlâ iyi eylemlerini geçmediği anlamına gelir. Yani cılız da olsa hâlâ nefesi olan bir imana sahip kişinin davranışlarında iyilik hâlâ kötülüğü geçmekte, kişi kötü eylemlerine devam etse bile bunlarda ısrar etmemekte ve kalbindeki iyi olma düşüncesi hâlâ varlığını devam ettirmektedir.

*"Tüketici Harcamalarının Hedonistik Çarkı veya Tüketimin Kısır Döngüsü:* Daha fazlasını tükettikçe bundan kısa süreliğine hoşnut kalırız ama sonra bu düzeye uyum sağlarız ve haz düzeyimizi korumak için daha fazlasını tüketme ihtiyacı hissederiz."

*Hayat Tıka Basa Doldurmaya Gelmez* Hayatımıza dair sağlıklı kararlar alamamızın bir sebebi, sakin bir kafayla olayları değerlendirememizdir. Sakin bir kafa için günlük yaşamda sükunet zamanları oluşturmamız lazım. Halbuki hayatımızın her anı tıka basa dolu, nefes alacak bir vakit yok. Gündelik hayatımız, tıpkı ağzına kadar doldurulmuş ve vücudun tüm organlarına baskı yapan ve bu sebeple her bölgeyi rahatsız eden bir mide gibi, hayatımızın her vechesine tesir ederek en basit olaylarda bile sağlıklı ve makul kararlar almamızı engelliyor. Günlük meşguliyetleri azaltmazsak kafamız da sakinleşmez. Sakin olmayan bir kafa da hayatta sürekli yanlış kararlar almamıza yol açar. Hâsılı kelam, kendinize yaşam içerisinde alanlar açın, yoksa doldurulmuş bir midenin fesat geçirmesi gibi siz de hayat fesadı geçirebilirsiniz.

*Sağlıklı Zihin, Sağlıklı Kararlar* Herkes her sorunu için hemen iyi gelecek çözümler peşinde. Çözüm bulamayınca da derdini unutmak için aklını, zihnini örtecek şeylere başvuruyor. Zaten modern hayat bu konuda insanın önüne neredeyse sınırsız seçenek sunuyor, seç beğen al. Hayat var oldukça dert de var olacak zevk de. Ama ne dem baki ne gam baki. Dünyayı olduğu gibi kabul etmek, ona farklı bir anlam yüklememek, cenneti dünyada yaşama yanılgısına kapılmamak bu hayatı zihnen sağlıklı yaşamanın formülü. Zihin sağlıklı olunca hayat da tüm şartları ile yaşanabilir hale geliyor.

*Hazirun Listesinde Adının Olmaması* Okulda, askerde, işyerinde insanların hazır olduklarının belirlenmesi için yoklama alınır veya bir şekilde kayıt tutulur. Allah da kendi varlığını kabul eden insanlar için bir yoklama ve kayıt sistemi olarak namazı insanlara yazmıştır. Allah sanki her namazda bir yoklama alıyor gibidir. Namaza gelmeyenler o gün işyerine gitmemiş ya da işi savsaklamış gibidirler. Bu dünyada yüksek makamda biri ile randevulaştığımızda, randevuyu kaçırmak veya atlamak şöyle dursun, ister saygıdan ister korkudan olsun mutlaka makama önceden varırız. İşte namazı da en büyük makam sahibi ile bir randevulaşma olarak görürsek ancak, randevuyu kaçırmamak için ölümüne dikkatli oluruz. Her halükarda namaz, bir hazır olma ve bulunma gerekliliği olarak üzerimize yüklenmiş bir vazifedir. Kişinin adının hazirun listesinde bulunmamasının, listelerin eninde sonunda açılıp ifşa edileceği ve her türlü karşılığın tastamam verileceği günde, aslında ne kadar büyük bir kayıp anlamına geleceği, biraz düşünen bir zihin için bile çok açık değil midir?

*Gerçek bir Hayat - Fâni bir Hayal* Sonsuz ile hangi sayıyı toplasanız sonsuzu elde edersiniz. Sonsuzluk, toplamanın yutan elemanı gibidir. Bu dünyada yaşayacağınız süre hangi sayıya tekabül ederse etsin, sonsuz bir hayatın olduğu diğer dünyaya göre hiçbir değeri olmayacaktır. Yani sayıların, yani burada geçirdiğiniz zamanın sonsuz karşısında önemi hep eşittir o da hiçtir. Sonsuz, tüm sayıları hiçe çevirir. Süreli olan tüm durumlar, süresizin yanında sanki yok gibidir, bir yanılsamadır, hayaldir, rüyadır. İnsan ancak süresiz bir hayatta gerçek bir hayat yaşadığından bahsedebilir. Hayat yani canlılık ancak bir yerde son bulmayacaksa hayat diye adlandırılabilir. Fâni hayat tamlaması anlamsızdır, çünkü fâni sıfatını alan şey hayat olamaz, hayal olur.

"Gelir ve mutluluk veya refah arasındaki ilişkiyle alakalı çalışmalar, düşük gelir düzeyindeki insanlar için gelir artışının daha fazla mutluluk getirdiğine ama gelir, insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yettiğinde ve belli bir finansal güvenlik sağladığında ilave artışların mutluluk üzerinde çok daha az etki yarattığına veya hiçbir etki bırakmadığına işaret etmektedir. Başka şeyler, özellikle samimi kişisel ilişkilerin mutluluğa daha fazla katkısı oluyor. Bir araştırma, kendi toplumlarında ortalama gelire sahip bekar insanlar için, bir hayat arkadaşı bulmanın gelirde %767'lik bir artış kadar büyük bir mutluluk yaratacağını hesaplamıştır."