
Muhammed Yorgancıoğlu
282 subscribers
About Muhammed Yorgancıoğlu
*Türkçe ve Arapça Makalelerim* *مقالاتي باللغة التركية و العربية* Aksa Davası, Gazze, Batı Şeria ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu ve bölgemizde meydana gelen stratejik gelişmelere dair Türkçe ve Arapça olarak kaleme aldığım makaleleri istifadelerinize sunarım efendim. *أقدّم لكم مقالاتي التي كتبتها باللغتين التركية والعربية حول قضية المسجد الأقصى المبارك، غزة، الضفة الغربية، وسوريا، إضافةً إلى التطورات الاستراتيجية في الشرق الأوسط ومنطقتنا، لتعمّ بها الفائدة.*
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

*Ahmed Şara'nın Kol Saati* Ahmed Şara’nın Türkiye ziyareti sırasında koluna taktığı saatle ilgili medyada dolaşan spekülatif haberlerle alakalı çok fazla soru aldım. Bu sorulara ayrı ayrı cevap vermek yerine buradan paylaşmayı uygun gördüm. Herşeyden önce bu tür haberler, gündemi saptırmaya ve açık aramaya yönelik art niyetli çabalar olarak değerlendirilebilir. Kamuoyunda oluşan yanlış algıyı düzeltmek ve bu konunun doğru bağlamda ele alınmasını sağlamak adına bazı hususlara açıklık getirmek istiyorum. Öncelikle, Ahmed Şara’nın taktığı saatin fiyatıyla ilgili ortaya atılan iddialar spekülatif olup, gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Şayet bahsedilen rakamlar doğru olsa bile, bu saatin kendisi tarafından satın alındığına dair hiçbir somut kanıt bulunmamaktadır. Saatin fiyatının haberlerde aktarıldığı gibi pahalı olduğunu varsayarsak bu saat büyük ihtimalle, diplomatik bir hediye olarak kendisine takdim edilmiş olabilir. Devletler arası protokolde, liderlere takdim edilen hediyeler yaygın bir uygulamadır ve bunun art niyetle değerlendirilmesi doğru değildir. Öte yandan, bu tür konular üzerinden algı operasyonu yürütmeye çalışan çevreler, halkın ekonomik sıkıntılarını manipüle ederek konuyu farklı mecralara çekmektedir. Aynı mihraklar, Beşşar Esed ve Mahir Esed’in halktan çaldığı paralarla lüks araç koleksiyonları oluşturmasını görmezden gelirken, Ahmed Şara’nın kolundaki saat üzerinden bir gündem ve algı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Tarihe baktığımızda, iş dünyasında ve siyaset sahnesinde aksesuarların sembolik bir anlam taşıdığı görülmektedir. Ayakkabı, saat, yüzük ve tespih gibi eşyalar, kişisel tercihler olmanın ötesinde, liderlerin temsil gücünü de yansıtmaktadır. Bu bağlamda, İslam tarihinden özellikle Nebevî Diplomasi'den bir örnek vermek gerekirse; Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine İslam Devleti’nin resmen tanınmasını sağlayan Hudeybiye Anlaşması sonrasında, bölge ülkelerinin hükümdarlarına yazılı davet mektupları göndermiştir. Sahabeler, “Ey Allah’ın Resûlü! Onlar mühürsüz mektupları okumazlar.” diyerek bir mühür edinmesini tavsiye etmişlerdir. Bunun üzerine Allah Resûlü, gümüşten bir yüzük yaptırmış ve devlet mührü olarak kullanmıştır. (Buhârî, İlim, 7; Müslim, Libâs, 57, 58; İbn-i Sa'd, I, 258.) Merhum Muhammed Hamîdullah’ın aktardığına göre, bu yüzüğün oldukça iri ve kalın olduğu, hatta çapının 2 cm’ye ulaştığı belirtilmektedir. Bu yüzük, Resûlullah ve halifeleri tarafından devlet mührü olarak kullanılmıştır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, yüzük ve mühür gibi aksesuarların o dönemin devlet yönetiminde bir anlamı ve uluslararası temsiliyette bir fonksiyonu bulunmaktadır. Bu bakış açısından hareketle, bugünün dünyasında uluslararası ilişkilerde günümüz liderlerinin de benzer şekilde temsiliyet açısından belirli aksesuarlar kullanması yadırganmamalıdır. Nebevî diplomasi perspektifinden bakıldığında, bu tür konulara daha geniş bir ufukla yaklaşmak gerekir. Ahmed Şara’nın saati üzerinden oluşturulmaya çalışılan algı operasyonlarına karşı dikkatli olmak ve meseleyi doğru bağlamında değerlendirmek önemlidir. Art niyetli suni gündemlerle, Suriye devriminin zaferine gölge düşürmek isteyenlere fırsat vermemeliyiz. *Muhammed Yorgancıoğlu*

*Suriye’de Nusayriler [Aleviler] katlediliyor mu?* Türkiye medyasında Suriye'de "Aleviler katlediliyor" probagandası üzerinden yürütülen algı operasyonları neyi amaçlıyor? Son günlerde, Suriye Ordusu’na bağlı birliklerin devrik rejimin artıklarına yönelik gerçekleştirdiği operasyonlar üzerinden bir algı operasyonu yürütüldüğüne şahid oluyoruz. Yakalanan eli kanlı katiller ve şebbihalar, "Aleviler katlediliyor" gibi söylemlerle masum siviller olarak gösterilmeye çalışılıyor. Öncelikle şu gerçeğin altını çizmek gerekir: Askeri Operasyonlar Komitesi, rejim devrilmeden önce, devrik orduya mensup olup teslim olan askerler ile zorunlu askerlik hizmeti kapsamında orduda bulunup Suriye halkına yönelik katliamlara karışmayanlara genel af ilan etmişti. Esed Rejiminin devrilmesinin ardından ülkede, huzuru, güveni ve toplumsal barışı tesis etmek için yoğun çaba gösteren yeni Suriye liderliği, savaş devam ederken Askeri Operasyonlar Komitesine teslim olan veya harekât esnasında zorunlu askerlik hizmeti sebebiyle devrik orduda görev yaparken yakalanan ancak halkın kanını dökme gibi bir suça bulaşmamış askerleri, rutin güvenlik işlemleri tamamlandıktan sonra serbest bıraktı. Bununla beraber Suriye ordusu, merkezi otoritenin sağlanması, huzurun ve güvenliğin tesis edilmesi için, rejim devrildiği halde teslim olmayıp provakatif eylemlerle ülkede istikrarı ve güvenliği tehdit eden, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına devam edip halkı katleden devrik rejim artıklarını ve yıllarca şebbihalık yapan unsurları hedef alan operasyonlar başlattı. Bu operasyonlar, Nusayri [Alevi] siviller başta olmak üzere, belli bir din ya da mezhep unsurları veya diğer azınlıklara yönelik değil, ülkede huzuru, güveni ve istikrarı bozmaya çalışan, Suriye halkını katleden, eli kanlı katiller, şebbihalar ve kaçakçılarla sınırlı tutuldu. Bu operasyonlar üzerinden, Nusayrilere [Alevi] yönelik katliam yapılıyor algısı oluşturmaya çalışan mihraklar, devrik rejimin şebbihaların eliyle gerçekleştirdiği katliamları göz ardı ederek, şebbihalara yönelik sürdürülen bu operasyonları, kasıtlı olarak mezhepsel bir zemine çekmeye çalışarak, Suriye devrimine gölge düşürme çabası içinde hareket ediyorlar. Suriye’nin milli güvenliği, Türkiye’nin milli güvenliğidir; Türkiye’nin milli güvenliği ise Suriye’nin milli güvenliğidir anlayışı üzerine inşa edilen Türkiye-Suriye ortak güvenlik ve askeri işbirliği mutabakatı, özellikle “Suriye’de Alevi katliamı yapılıyor” söylemi üzerinden Türkiye içinde kargaşa çıkarılarak sabote edilmek isteniyor. Bu noktada, güvenlik birimleri içerisinden bazı görevlilerin, özellikle şebbihalar yakalandığında, öfkeyle hareket ederek şiddet uygulamaları ve bu görüntüleri medyaya servis etmelerinin yanlış olduğunu ve bu hataların tekrar etmemesi gerektiğini ifade etmek isterim. Ancak bu öfkenin, yıllarca halka zulmeden, katliamlar yapan devrik rejim ve onun kalıntılarının işlediği suçlardan kaynaklandığını görmek gerekir. Halkın birikmiş öfkesinin açığa çıkmasını da bu bağlamda anlamaya çalışmalıyız. Diğer taraftan gerek Suriye yönetimi ve ordu komutanları bu bireysel hataların kabul edilemez olduğunu ve önlenmesi için gerekli tedbirlerin alındığını defalarca dile getirdiklerini hatırlatmış olayım. Öte yandan, altmış yılı aşkın süredir devrik rejimin baskı ve zulmü altında yaşayan Suriye halkının, birkaç münferit olayda açığa çıkan öfkesini tüm topluma veya küllerinden yeniden doğan Suriye liderliğine mal etmemek gerekir. Suriye halkına karşı suç işleyenlere cezai yaptırım uygulanması bir haktır. Ancak bu cezanın, güvenilir bir adalet mekanizmasının varlığında, İslam adaletinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıyla verilmesi gerekmektedir. Suriye halkına yönelik bu zulümlerin ve katliamların bir daha yaşanmaması için, bu katliamlara karışan zalimler ve eli kanlı katiller, mutlaka ama mutlaka cezalandırılmalıdır. Bu durum hem zulme meyledenlerde caydırıcılığın tesisi hem adaletin tam olarak sağlanması hem de toplumsal barış için zorunludur. Gerçek adalet ise, sağlam delillere dayanmalı, İslam hukuku çerçevesinde işletilmeli ve intikam ya da kişisel hesaplardan uzak tutulmalıdır. *Muhammed Yorgancıoğlu*

*Nebevî Diplomasi'de nasihatleşme adabı* Nebevî Diplomasi'de nasihatleşme adabının [ fıkhının ] Suriye Siyasetine yansımaları: Bize ve yöneticilere düşen sorumluluklar nelerdir? İslam'da yöneticilere nasihat etmek ve yapıcı eleştiride bulunmak, hem dini bir sorumluluk hem de toplumsal bir görevdir. Bu sorumluluk, Nebevi diplomasi ufkuyla şekillenen bir nasihatleşme fıkhına dayanır. Resulullah (s.a.v.)'in “Din nasihattir” buyruğuyla sabit olan bu ilke, Müslümanların yöneticilere karşı sorumluluklarını belirlerken, aynı zamanda toplumun birlik ve dirliğini korumayı da hedefler. Ancak bu nasihatin şekli, üslubu ve zamanlaması, şer'i usul ve adaba uygun olmalıdır. Özellikle Suriye'nin geçiş sürecinde, bu nasihatleşme fıkhının doğru anlaşılması ve uygulanması hem toplumun hem de yöneticilerin sorumluluklarını yeniden değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu makalede, İslam'da yöneticilere nasihat etmenin şer'i dayanaklarını, usul ve adabını ele alarak, bu prensiplerin Suriye siyasetine yansımalarını ve bu süreçte bize ve yöneticilere düşen sorumlulukları inceleyeceğiz. *İslam'da yöneticilere nasihat etmenin ve yapıcı eleştiride bulunmanı şer'i dayanağı, usul ve adabı* İslam’da nasihat, dinin temel unsurlarından biridir. Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Din nasihattir." Sahabeler: "Kimin için? Ey Allah'ın elçisi" diye sorduklarında, Allah Resulü (s.a.v.): "Allah için, Kitabı için, Resulü için, Müslümanların yöneticileri ve geneli için" diye cevap vermiştir. (Müslim) Bu hadis-i şerif, Müslümanların birbirlerine karşı sorumluluklarının ne kadar önemli olduğunu vurgulamakla birlikte, özellikle yöneticilere ve yetkililere nasihat etmenin ilim ehli üzerinde şer'î bir görev olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. *Nasihatin yöntemi: Gizli nasihat mi, açık nasihat mi* Nasihat etmenin yöntemi, durumun gerekliliklerine ve maslahatın nerede olduğuna bağlı olarak değişir. Bazen açıkça yapılan uyarılar, hataların ve yanlışların toplum nezdinde görülmesini ve düzeltilmesini sağlayarak fayda getirebilir. Ancak bazı durumlarda gizli nasihat daha etkili olabilir. Özellikle İslami öğretilerde kardeşlik hukukunun korunması, kalplerin kırılmaması ve fitneye yol açılmaması önceliklidir. Bu nedenle, tecrübeler göstermiştir ki yöneticilere yönelik nasihatler, gizli ve kardeşliğin hakim olduğu ortamlarda yapıldığında daha faydalı olmaktadır. *Suriye'nin yeniden inşası sürecinde nasihatin ve nasihatleşme zemininin önemi* Küllerinden yeniden doğan Suriye'nin yeniden inşası sürecinde, Müslümanlar olarak üzerimize düşen en önemli görev; yönetim yükünü omuzlamış kardeşlerimize güvenmek ve onlara destek olmaktır. Bu süreçte, elbette hatalar ve yanlışlar olacaktır. Bu durumlar karşısında İslami sorumluluğumuz; kardeşlerimize nasihat etmek, onların doğruya yönelmeleri için dua etmek ve sabırlı olmaktır. *Nasihatleşme ve hatalar karşısında İslami duruş* Ortaya çıkan hata ve yanlışlar karşısında bizden beklenen İslami tavır, üç ana aşamada özetlenebilir: 1. El ile Düzeltmek: Eğer güç yetiyorsa, yanlışı fiili olarak düzeltmek. 2. Dil ile Düzeltmek: Eğer fiili müdahale mümkün değilse, sözlü olarak uyarmak ve doğruya yönlendirmek. 3. Kalp ile Buğzetmek: Eğer bu da mümkün değilse, kalben bu yanlıştan rahatsızlık duymak. Bu tavır, İslam'ın toplumsal düzeni korumak için belirlediği ahlaki sorumluluk çerçevesinde değerlendirilmelidir. *Yöneticilerin ve nasihat edenlerin sorumlulukları* Nasihat eden kişinin, karşısındakini incitmeden ve onu küçük düşürmeden, yapıcı bir dille nasihat etmesi gerekir. Bunun yanında, yöneticilerin de kendilerine yapılan nasihatleri büyük bir hoşgörü ve tevazu ile karşılamaları önemlidir. Çünkü İslam ahlakında, tevazu ve hoşgörü, yöneticilerin en temel vasıfları arasında yer alır. *Birlik ve dayanışma ruhunu korumak* Özellikle böyle kritik bir dönemde, hata ve yanlışların birlik ve dayanışma ruhunu bozmaması gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, kardeşlerimizin bir hatasını ve yanlışını gördüğümüzde, nasihatimizi yaparız; karşılık görürsek hamd ederiz, görmezsek bu hata ve yanlıştan beri olduğumuzu ifade eder ve kardeşlerimize olan desteğimizi sürdürürüz. Çünkü İslam'da birlik ve beraberliği muhafaza etmek, ferdî hataları düzeltmekten daha büyük bir öneme sahiptir. Denilebilir ki; yöneticilerin hataları, toplumu doğrudan etkilediği için ferdi hata olarak değerlendirilemez. Bu doğru bir tespittir. Hakkında ruhsat olan bir konuda halk için ruhsatı tercih etmek sorun teşkil etmeyebilir; ancak yöneticiler için aynı konuda azimeti tercih etmek zorunluluk arz edebilir. Ayrıca, halktan sıradan birisinin yaptığı bir hata tolere edilebilirken, yönetici için aynı hata çok daha ağır sonuçları ve yaptırımları beraberinde getirebilir. Burada vurgulamak istediğim nokta, Suriye toplumunun gerçekliğini, kardeşlerimizin sahip olduğu imkânları, avantajları ve dezavantajları dikkate alarak, bu süreci bir geçiş dönemi olarak görüp beklentilerimizi de buna uygun şekilde belirlemektir. Bunu yaparken, Suriye toplumunun gerçekliğini, devrimci kardeşlerimizin imkanlarını, başta Suriye devrimi olmak üzere İslâm ümmetinin maslahatını esas alacak bir ilm-i hal perspektifi üzerinden hareket etmek gerekmektedir. Senelerce İslami eğitimden ve terbiyeden mahrum kalmış, bunula beraber Baas Rejiminin baskıları altında, insani, ahlaki ve islami değerleri hedef alınarak örselenmiş bir toplumun ürettiği sorunları, ideal bir İslam toplumunun beklenti ve refleksleriyle değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bunun yerine, toplumsal ıslahı ve bu süreçte karşılaşacağımız sorunları "geçiş süreci fıkhı" "فقه الإنتقالي" anlayışı ile ortaya koyacağımız çalışmalarla ve çabalarla, tedricilik, zaman, sabır, davet ve İslami eğitim ile çözmeye çalışmalıyız. Suriye'de elde ettiğimiz bu kazanımı, arzulanan İslam toplumunun yetişmesi için bir zemin ve zaman kazanma fırsatı olduğunu unutmamalıyız. *İslami Sorumluluğun bilinciyle hareket etmek* Yöneticilere nasihat etmek, sadece bir görev değil aynı zamanda İslami bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken yöntemin ve üslubun doğru belirlenmesi büyük önem taşır. Gizlilik, kardeşlik hukuku ve maslahat gözetilerek yapılan nasihatler, toplumun ıslahı ve yönetimin daha sağlıklı işlemesi için gereklidir. Bu bağlamda, Suriye'nin yeniden inşası sürecinde hem yöneticilere hem de halka düşen görevler vardır. Yönetim yükünü omuzlayan kardeşlerimize destek olmak, onların hatalarını düzeltirken dua ve sabırla hareket etmek, birlik ve dayanışmayı bozmadan İslami sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Unutulmamalıdır ki, "Din nasihattir" ve bu nasihat, İslam toplumunun huzurunu, birliğini ve dirliğini sağlayacak en önemli değerlerden biridir. Bu nasihatleşme görevini yerine getirirken geçiş sürecinin gerektirdiği hoşgörü ve tedricilikle hareket ederek, hem Suriye yönetiminin hem de toplumun bu süreçten güçlenerek çıkmasını sağlamalıyız. Unutmamalıyız ki, bu geçiş süreci sadece Suriye'nin geleceğinin temellerinin atıldığı bir yol ayrımı değil, aynı zamanda İslam ümmetinin geleceğinin de temellerinin atıldığı stratejik öneme sahip bir süreçtir. *Muhammed Yorgancıoğlu*

*أدب [ فقه ] التناصح في الدبلوماسية النبوية* فقه التناصح في الدبلوماسية النبوية وانعكاساته على السياسة السورية: ما هي المسؤوليات الملقاة على عاتقنا وعاتق الحكام؟ إن النصح للحكام والنقد البنّاء في الإسلام مسؤولية دينية وواجب اجتماعي، ويستند هذا الواجب إلى فقه التناصح الذي تشكّل في أفق الدبلوماسية النبوية. قال رسول الله ﷺ: "الدين النصيحة". هذا المبدأ يحدّد مسؤوليات المسلمين تجاه الحكام، ويهدف إلى الحفاظ على وحدة المجتمع واستقراره. ومع ذلك، ينبغي أن يكون شكل النصيحة وأسلوبها وتوقيتها متوافقاً مع الأصول الشرعية وآدابها. وخاصة في مرحلة الانتقال السياسي في سوريا، فإن الفهم الصحيح لهذا الفقه وتطبيقه بشكل سليم يتطلب إعادة تقييم المسؤوليات لكل من المجتمع والحكام. في هذه المقالة، سنناقش الأُسس الشرعية للنصيحة للحكام وأدبها، وكيفية انعكاس هذه المبادئ على السياسة السورية، وما هي المسؤوليات التي تقع على عاتقنا وعاتق الحكام في هذا السياق. *الأُسس الشرعية وأدب النصيحة للحكام في الإسلام* النصيحة من أهم أركان الدين في الإسلام. قال رسول الله ﷺ: "الدين النصيحة". فقال الصحابة: "لمن يا رسول الله؟" قال: "لله، ولكتابه، ولرسوله، ولأئمة المسلمين وعامتهم" (رواه مسلم). هذا الحديث الشريف يؤكد على أهمية المسؤولية المشتركة بين المسلمين، وخاصة العلماء، في نصح الحكام وتنبيههم إلى الأخطاء. *أسلوب النصيحة: نصيحة سرية أم علنية؟* يختلف أسلوب النصيحة بحسب الظروف والمصلحة المترتبة عليها. في بعض الأحيان، تكون النصيحة العلنية ضرورية لإظهار الأخطاء وتصحيحها علناً. ولكن أحيان اخرى، تكون النصيحة السرية أكثر فعالية، خاصةً عندما تكون المحبة والأخوة الإسلامية في المقام الأول. لذلك، فإن التجربة أثبتت أن النصيحة السرية للحكام تكون أكثر نفعاً وأقل إثارة للفتنة. *أهمية التناصح في مرحلة إعادة بناء سوريا* في مرحلة إعادة بناء سوريا، يتوجب على المسلمين أن يثقوا في إخوانهم الذين تحملوا عبء الحكم وأن يقفوا مهم و يكونو سندا لهم. من الطبيعي أن تحدث أخطاء في هذه المرحلة؛ لذا فإن مسؤوليتنا الإسلامية تتمثل في نصيحة إخواننا، والدعاء لهم، والصبر على ذلك. *الموقف الإسلامي تجاه الأخطاء والمخالفات* عند ظهور أخطاء أو مخالفات، يتطلب الموقف الإسلامي اتخاذ خطوات ثلاث: 1. التغيير باليد: إذا توفرت القدرة على تصحيح الخطأ بالفعل. 2. التغيير باللسان: إذا تعذّر التصحيح باليد، يتم النصح والتوجيه بالكلام. 3. الكراهية بالقلب: إذا لم يكن بالإمكان القيام بأي من الخطوتين السابقتين، يُكتفى بإنكار المنكر بالقلب. (البغض) *مسؤوليات الحكام و الناصحين* على الناصح أن يكون حكيماً في أسلوبه، مبتعداً عن التجريح والإهانة. وفي المقابل، ينبغي على الحكام أن يتقبلوا النصيحة بتواضع وسعة صدر، فالتواضع وسعة الصدر من أهم صفات الحكام في الإسلام. *الحفاظ على روح الوحدة والتضامن* يجب أن لا تؤدي الأخطاء إلى تفرقة الصفوف، خصوصاً في هذه المرحلة الحساسة و الحرجة. وعند تقديم النصيحة، إذا قوبلت بالقبول فنحمد الله، وإذا لم تُقبل، فيجب أن نستمر في دعم إخواننا مع إبراء الذمة من الخطأ. قد يُقال: "أخطاء الحكام لا تُعد أخطاء فردية لأنها تؤثر على الأمة". هذا صحيح، ولكن يجب أن نضع في الاعتبار واقع المجتمع السوري، والظروف و ما تعرض له من ضغوط واستهداف للقيم الإسلامية والأخلاقية. لذا، ينبغي التعامل مع هذه الأخطاء بمنظور "فقه المرحلة الانتقالية" الذي يعتمد على التدرج، والصبر، والدعوة، والتربية الإسلامية. *الوعي بالمسؤولية الإسلامية* النصيحة للحكام ليست مجرد واجب، بل مسؤولية إسلامية. ولكن يجب أن تُقدّم النصيحة بحكمة وبأسلوب مناسب، مع مراعاة السرية والمصلحة العامة. وفي مرحلة إعادة بناء سوريا، يجب على الجميع أن يتحلى بالصبر والحكمة، وأن يتعاونوا من أجل الحفاظ على الوحدة والتضامن. يجب أن نتذكر أن هذه المرحلة الانتقالية ليست فقط مرحلة لإعادة بناء سوريا، بل هي أيضاً مرحلة مفصلية في مستقبل الأمة الإسلامية. "الدين النصيحة"، وهذه النصيحة من أهم ركائز استقرار المجتمع الإسلامي ووحدته. لذلك، ينبغي أن نؤدي هذا الواجب برفق وتدرج، آخذين في الاعتبار متطلبات المرحلة الانتقالية. *محمد يورغانجي أوغلو*

*Trump'ın "Cambaza bak oyunu"* "Cambaza bak!" stratejisi ve gündem saptırma sanatı Tarihte anlatılan bir hikâyeye göre, eski zamanların şenlik ve panayırlarında cambazlar ip üzerinde gösteri yaparken, yankesiciler de aşağıda toplanan izleyicilerin ceplerini boşaltırdı. Eğer yeterince kişi cambaza bakmıyorsa, yankesiciler göstericiyi işaret ederek, “Cambaza bak, cambaza!” diye bağırır ve kalabalığın dikkatini yukarıya çekerdi. Böylece dikkatleri cambazda yoğunlaşan izleyiciler, farkında olmadan ceplerindeki paraları kaptırırdı. Zamanla, cambaz ile yankesicilerin aynı çetenin üyeleri olduğu söylentisi yayılmaya başladı. Bu basit ama etkili dikkat dağıtma yöntemi, yalnızca panayırlarda değil, siyaset ve medya aracılığıyla toplumsal olaylarda da sıkça karşımıza çıkıyor. Gündem saptırma, dikkat dağıtarak fark edilmeden başka işler yapma gibi her türlü manipülasyon, bu ifadeyle anlatılır hale geldi. Gündem saptırma stratejileri, toplumun dikkatini asıl önemli meselelerden uzaklaştırmak için bilinçli olarak devreye sokuluyor. Peki, bu taktik günümüzde nasıl uygulanıyor? Hangi olaylar, gerçek gündemin üzerini örtmek için birer "cambaz" olarak kullanılıyor? Bu yazıda özellikle Gazze'de yaşanan gelişmeler ekseninde küresel güçlerin dikkat dağıtma stratejilerini ve bu yöntemlerin hangi amaçlara hizmet ettiğini ele alacağım. *Trump'ın Cambaza bak oyunu* Donald Trump, 2016 ABD seçimlerinde Siyonist Lobinin desteğini almak için Kudüs’ü İsrail’in ebedi başkenti olarak tanıma ve ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma sözü verdi. Seçimleri kazanan Trump, Başkanlık koltuğuna oturduktan bir buçuk yıl sonra, 14 Mayıs 2018’de Siyonist lobiye verdiği bu sözü yerine getirerek, ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı. ABD Kudüs Büyükelçiliğinin açılış törenine Trump’ın danışmanı ve damadı Jared Kushner ile kızı Ivanka Trump katıldı; Donald Trump ise telekonferansla bağlanarak Kudüs’ün İsrail’in ebedi başkenti olduğunu ilan etti. 2016 seçimlerinde Siyonist Lobiye verdiği sözü hızla yerine getiren Trump, 2024 seçimlerinde aynı desteği kazanmak için daha geniş kapsamlı stratejik bir vaatte bulundu: İsrail’in sınırlarını genişletmek. Seçim kampanyası sırasında yaptığı bir açıklamada: “Haritaya her baktığımda İsrail haritasının küçük olduğunu görüyorum ve kendime bu haritayı nasıl genişletilebilirim diye soruyorum” dedi. Bu açıklamalar, İslam dünyasında özellikle de Ürdün, Mısır, Suriye ve Lübnan’a yönelik bir tehdit ve yeni bir işgal girişiminin işareti olarak anlaşıldı. O dönemde Trump’ın bu açıklamasını ben de bu şekilde anladım. Ancak, süreç içerisinde, özellikle de son dönemde Batı Şeria’da yaşanan gelişmeler gösterdi ki; Trump’ın asıl hedefi çok daha farklıydı. Trump Siyonist Lobiye, seçimlerinde kendisini desteklemeleri karşılığında, Batı Şeria’nın tamamen İsrail’e ilhakını ve bölgedeki Filistin varlığını sona erdirilmesini vaadetti. Trump’ın yaptığı harita açıklaması ise, gerçek hedefin yani Batı Şeria’nın ilhak stratejisinin üzerini örtmek ve hedef saptırmak amacıyla ortaya atılmış, dikkatleri farklı yöne çeken bir aldatmacaydı, bir algı operasyonuydu. Batı Şeria, İsrail-Filistin çatışmasının en kritik bölgelerin başında gelir. Bu bölge, hem tarihi hem dini açıdan hem de stratejik konumuyla büyük bir öneme sahiptir. Özellikle Yahudi inancında "Yahudiye ve Samiriye" olarak adlandırılan bu bölge, Büyük İsrail devletinin kalbi olarak kabul edilir. İsrail, işgal altında tuttuğu bölgelerin güvenliği açısından Batı Şeria'nın kontrolünü elinde tutmayı hayati bir mesele olarak görüyor. Özellikle dağlık yapısı ve stratejik yükseklikleri nedeniyle askeri açıdan da çok önemli olan bu bölge; Filistin topraklarının en önemli su rezervlerinin barındırması itibariyle, su savaşlarının konuşulduğu bir dönemde önemini kat be kat arttırmaktadır. Diğer taraftan, Siyonist Faşist Bakanlar Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir, “Büyük İsrail” projesinin kalbi olarak gördükleri Batı Şeria’nın tamamen ilhak edilmesi için sistematik adımlar atmaktadır. Bu süreç, sadece dini ve ideolojik bir motivasyonla değil, aynı zamanda bölgenin stratejik önemi nedeniyle de gerçekleştirilmektedir. İşgal hükümeti, yeni yasa dışı yerleşim birimleri inşa ederek bölgedeki yerleşimci sayısını 3 milyonun üzerine çıkarmayı ve böylece demografik yapıyı değiştirmeyi hedefliyor. Aynı zamanda, Filistinlileri zorla sürerek direniş ve güvenlik riski olarak gördüğü bölgeleri tamamen ele geçirmeyi ve Batı Şeria'yı işgal yönetimine ilhak edip Mescidi Aksa'nın yerine Süleyman Mabedini inşa ederek Büyük İsrail projesinin merkezine dönüştürmeyi amaçlıyorlar. *Trump’ın Filistinlileri Ürdün ve Mısır'a sürme söyleminin arkasında ne var?* Trump’ın son günlerde dile getirdiği “Gazze’nin boşaltılması ve Filistinlilerin Ürdün ile Mısır’a sürülmesi” söylemi, gerçekte bir nabız yoklama ve hedef şaşırtma hamlesidir. Trump yaptığı şey yalnızca siyasi safsata değil, stratejik bir manipülasyon. Amaç, gerçeklikle ilgisi olmayan bir durumu gündeme getirerek imkânsız fikirleri tartışılır hâle getirmek ve uygulanamaz projeleri olası senaryolar gibi sunmak. Bu rastgele bir siyaset değil, bilinçli bir taktik. Belirli siyasi ve medya teorilerinden esinlenen bu yöntem, toplumsal algıyı ve gündemi yeniden şekillendirmeyi ve toplumları suni gündemlerle meşgul etme işlevi görüyor. Yani Trump, adeta bir "cambaza bak" oyunu oynuyor. Bu strateji, gerçekliği manipüle etmek için büyük bir medya gürültüsü oluşturmayı amaçlar. Dikkat dağıtmak veya gizli hedeflere ulaşmak için olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeye dayanır. Trump’ta bu oyunla tam olarak bunu yapıyor. Filistinlilerin zorla göç ettirilmesi gibi uygulanamaz bir konunun sürekli gündeme getirilmesi, insanların bunu reddetmek yerine tartışmaya başlamasına neden oluyor. Diğer taraftan İsrail’in askeri başarısızlığının tartışılacağı yerde konu “Filistinliler nereye gidecek?” sorusuna kaydırılıyor. Trump, ABD öncülüğünde İngiltere, Almanya, Fransa ve Kanada gibi Batılı ülkelerin desteğiyle, İsrail Ordusunun 15 ay boyunca karadan, havadan ve denizden gerçekleştirdiği ağır bombardıman ve kara işgaliyle bile başaramadığı Gazze’nin tahliyesinin mümkün olmadığını çok iyi biliyor. Ancak bu açıklamalarla dikkatleri ve bakışları Batı Şeria’dan uzaklaştırarak insanları uygulanamaz suni gündemlerle meşgul edip asıl hedefleri olan Batı Şeria’nın ilhak stratejisini adım adım hayata geçirmeye çalışıyor. Son haftalarda başta Cenin olmak üzere Batı Şeria’da yaşananların, Gazze’de yaşananlardan hiçbir farkı yok. İşgal ordusu Filistinlilerin yaşadığı kampları sistematik bir şekilde mahalle mahalle yerle bir ediyor. Amaç; Filistin topraklarını Filistinlilerden arındırmak. İşgalci İsrail’in, Suriye topraklarında gerçekleştirdiği provakatif saldırılar da bu büyük planın bir parçası. İsrail, devrim sonrasında Suriye topraklarına yönelik gerçekleştirdiği saldırılarla dikkatleri buraya çekerek, hem işgal ordusunun Gazze’deki askeri hezimetini gizlemeye hem de Batı Şeria’da uygulamaya koydukları ilhak stratejisini gözlerden uzak tutmaya çalışıyor. ABD’nin Gazze’deki enkazı kaldırma planının asıl amacı ne? Donald Trump: “Gazze Şeridi, çatışmalar sona erdiğinde Gazze, İsrail tarafından ABD'ye teslim edilecek. Filistinliler, yeni ve modern evleri olan çok daha güvenli yerlere çoktan yerleştirilmiş olacaklar. Gerçekten mutlu, güvenli ve özgür olma şansına sahip olacaklar.” dedi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Trump’ın yapmış olduğu bu açıklamayı izah ederken Trump’ın Gazze için sunduğu “yeniden inşa” teklifini cömert bir adım olarak tanımlasa da, açıklamalarındaki bazı ifadeler, asıl niyetin farklı olduğunu gözler önüne seriyor. Rubio, ABD’nin Gazze’deki enkazı kaldırmaya, bölgeyi yıkıntılardan temizlemeye ve yeniden inşa sürecine destek vermeye hazır olduğunu söylerken, bu sürecin kaçınılmaz bir sonucu olarak insanların yaşadığı yerlerden ayrılması gerektiğini belirtiyor. Ancak asıl dikkat çekici olan, enkaz kaldırma sürecinin merkezine patlamamış mühimmatların temizlenmesini koyması. Gazze’yi boşaltamayacağını bilen ABD, burada "iyi polis" rolünü üstlenerek enkaz kaldırma sürecine müdahil olmaya çalışıyor. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun açıklamalarına bakıldığında, asıl niyetin insani yardım değil, patlamamış mühimmatların Hamas’ın eline geçmesini engellemek olduğu açıkça görülüyor. İsrail’in Gazze’ye doksan bin ton bombayla saldırdığı ve bu bombaların %10 ila %15’inin patlamadığı ifade ediliyor. Bu durum da Gazze’de binaların enkazı altında yaklaşık on bin ton patlayıcıya eşdeğer mühimmatın bulunduğunu gösteriyor. Hamas’ın, enkaz altında bulunan bu mühimmatları geri dönüştürüp kullanması durumunda İsrail’e karşı gelecekteki savaşlarda stratejik bir avantaj elde edeceğinden endişe eden Washington’un niyeti, sadece bir “yeniden inşa” sürecini yönetmek değil, aynı zamanda Gazze’deki savaşın Hamas’a kazandırdığı bu değerli hediyeyi onların elinden geri almaktır. ABD’nin "insani yardım" söylemi altında attığı adımların, aslında tamamen İsrail’in güvenliğini sağlamaya yönelik bir hamle olarak değerlendirilmelidir. Bu bilinçle, bölgede yaşanan gelişmeleri dikkatle takip etmeli, küresel güçlerin sunduğu suni gündemlerle dikkatimizi dağıtmalarına ve bizi manipüle etmelerine izin vermemeliyiz. İslam ümmeti, Karlofça Antlaşması’ndan bu yana süregelen gerileme ve çöküş sürecini sona erdiren, izzetli ve güçlü bir geleceğin temellerinin atıldığı kritik bir yol ayrımında bulunuyor. Özellikle Suriye’de elde edilen zaferin ardından, doğru zeminde ve doğru tarafta konumlanarak, İslam ümmetinin geleceğini şekillendiren özgür Suriye’nin yeniden inşa sürecinde üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeliyiz. Bu süreçte, azim ve kararlılıkla mücadele ederek, ümmetin birlik ve dirilişine katkı sağlamalıyız. 7 Şubat 2025 www.habervakti.com *Muhammed Yorgancıoğlu*

Suriye’nin güneyinde, İsrail’in saldırıları ve ihlalleriyle paralel şekilde Dürzilerin içerisinde dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. İsrail, bir yandan saldırılarını sürdürürken diğer yandan Dürzi kartını devreye sokarak bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirme stratejisi geliştirdi... https://www.habervakti.com/suriyenin-guneyinde-neler-oluyor