
● İLİM MİHRÂBI
1.8K subscribers
About ● İLİM MİHRÂBI
YouTube https://www.youtube.com/@ilimmihrab%C4%B1
Similar Channels
Swipe to see more
Posts

*Hazreti Peygamber Efendimiz aleyhisselâm şöyle buyurdu:* _Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, Arş’ının gölgesinde barındıracaktır:_ • Âdil devlet başkanı, • Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, • Kalbi mescidlere bağlı müslüman, • Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, • Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine; *«Ben Allah’tan korkarım!»* diye yaklaşmayan yiğit, • Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, • Tenhâda Allâh’ı anıp gözyaşı döken kişi. *[Buhâri, Ezân, 36; Müslim, Zekât, 91]*

*KUR'AN ve SÜNNET'E SARILMAK* Ey kardeşim! Kitap ve Sünnet'e yapışmaya ve sımsıkı sarılmaya dikkat et. Çünkü bu ikisi Allah'ın doğru dini ve dosdoğru yoludur. Kim ki onlara tutunursa selâmete erer, kâr eder, doğru yolu bulur ve korunur. Kim ki onlardan saparsa yoldan çıkar, pişman olur, helâk olur ve beli kırılır. Bu ikisini kendine hâkim ve idareci kıl. Allah ve Rasûlü'nün tavsiyesine uyarak her işinde onlara müracaat et. *Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:* يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟ _"Ey imân edenler! Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve Peygamber'e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz. Sonra birşey hakkında ihtilâfa düşerseniz, eğer siz Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanır kimseler iseniz onu Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine arzediniz. O hem bir hayırdır, ve hem de netice itibariyle daha güzeldir."_ [Nisâ Sûresi 4/59] Âyetteki: "Alah'a ve resûle götürün" sözü, "Kur'an ve Sünnet'e götürün" anlamındadır. *Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:* "Size öyle bir şey tavsiye ediyorum ki, eğer onlara sımsıkı yapışırsanız hiçbir zaman sapkınlığa düşmezsiniz. Bunlar Allah'ın kitabı ile benim sünnetimdir." [Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, 15/9] Eğer hiçbir inişi, hiçbir yokuşu olmayan dümdüz ve apaydınlık bir yola girerek hidayet üzere olmak istiyorsan, bütün niyetlerini, bütün ahlâkını, bütün amellerini ve sözlerini Kur'an ve Sünnet'e arzet. Bunlardan Kur'an ve Sünnet'e uygun olanları al, ters düşenleri terket. Daima ihtiyatla amel et, en güzele tâbi ol, dinde bid'at yapma ve müminlerin yolundan başka bir yola tâbi olma ki yoksa dünyanı da, ahiretini de kaybedersin. İşte bu, apaçık hüsranın tâ kendisidir. Dinde sonradan meydana gelmiş bid'atlardan ve karışık görüşlerden sakın. *Nitekim Resûlullah (sallalahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:* "(Dinde) sonradan ortaya çıkan her şey bid'attır; her bid'at ise sapıklıktır." [Ebû Dâvûd, Sünen, 6; İbn Mâce, Mukaddime, 7] "Kim bizim şu işimizde (dinimizde) olmayan yeni bir şey uydurursa, o reddedilir." [Buhârî, Sulh, 5; Müslim, Akdiye, 8] *Bid'at üç kısımdır:* *Birincisi:* Bid'at-ı hasene: Hidayete vesile olan müçtehid imamların en doğrusu, en faydalısı ve en güzeli oIması bakımından Kur'an ve Sünnet'e uygun gördükleridir. Hz. Ebû Bekir'in Kur'an'ı bir mushafta toplaması Hz. Ömer'in kayıt için divan kurması ve teravih namazını cemaatle kılması, Hz. Osman'ın mushafı tertibe sokması ve cuma günü ilk ezanı okutması, Hz. Ali'nin isyancılarla savaşma hükümleri buna örnek olarak verilebilir. Allah hepsinden razı olsun. *İkincisi:* Sadece zühd, takva ve kanaat yoluna göre kötülenmiş bid'attır. Buna da mübah olan giyecekler, yiyecekler ve meskenlerde ihtiyaçtan fazlasını kullanmak örnek olarak verilebilir. *Üçüncüsü:* Mutlak olarak kötülenmiş bid'attr. Bu bid'at, Kitap ve Sünnet'in kesin hükümlerine ters düşen veya ümmetin ittifak ettiği konuların dışına çıkan bid'attir. Şüphesiz bu çeşit bid'at, bid'atçılar için usul kısmında çok, füru kısmında ise az vuku bulmuştur. Kim ki Kur'an ve Sünnet'e sımsıkı sarılmadığı ve Resûlullah'a (salllahu aleyhi vesellem) tâbi olmakta bütün gücünü sarfetmediği halde, Allah Teâlâ katında makam sahibi olduğunu iddia ederse, o kişi havada uçsa, suyun üzerinde yürüse, uzun mesafeler ona kısalsa ve çesitli olağanüstü şeyler gösterse bile ona iltifat etme ve yönelme. Çünkü böyle şeyler şeytanlar, sihirbazlar, kâhinler, falcılar, müneccimler ve diğer sapıklar için de gerçekleşmektedir. Bu gibi şeyler bir kimsede görüldüğünde bunun istidraç ve aldatma olmaktan çıkıp keramet ve Allah'ın yardımı sayılabilmesi için o kimsenin istikamet üzere olması gerekir. Bu ve bunun gibi aldanmışlar ancak Allah'a şek ve şüpheyle ibadet eden avam ve ayak takımının kafalarını karıştırırlar. Akıl ve basiret sahipleri ise müminlerin Allah'a yakınlık derecelerinin Resûlullah'a (sallalahu aleyhi vesellem) tâbi olmaya bağlı olduğunu bilirler. Allah Resûlü'ne tâbi olmak ne kadar kâmil olursa, Allah'a yakınlık o derece daha tam ve O'nu tanımak da daha yüce olur. *Bâyezid-i Bistâmî* [kuddise sırruhû] evliya olduğu söylenen bir adamı ziyaret etmek istemişti. Onunla görüşmek için mescitte oturup bekledi. O adam çıkınca boğazından gelen balgamı mescidin duvarına tükürdü. Bâyezid adamla görüşmeden geri döndü ve şöyle dedi: "Şeriat edeplerini muhafaza etmeyi beceremeyen kişi, Allah'ın sırlarına karşı nasıl güvenilir olabilir." *Cüneyd-i Bağdâdî [kuddise sırruhu] şöyle demiştir:* "Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) izine uyan yol hariç bütün yollar kapalıdır." *Sehl b. Abdullah [rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir:* "Allah'tan başka yardımcı, Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) başka yol gösterici, takvadan başka azık ve takva üzere olmaya sabretmekten daha güzel bir amel yoktur." Bil ki zâhirinde ve bâtınında karşılaştığı her durumu Kur'an ve Sünnet'e arzetmek her bir kimse için mümkün değildir. Çünkü bu durum ilimde yüksek pâyeye erişmiş olan kişilere mahsustur. Eğer bunda aciz kaldıysan AIlah'ın sana şu âyette emrettiği kişilere müracaat et: فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙ *"Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun."* [Nahl 16/43] Âyetteki zikir ehlinden maksat Allah'ı ve O'nun dinini bilen, Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmak için ilimleriyle amel eden, dünyada zâhid olan, ticaret ve alışverişin kendilerini Allah'ı anmaktan alıkoymadığı, Allah'a basiret üzere çağıran ve Allah'ın sırlarını kendilerine keşfolunan kimselerdir. Bunlardan birinin yeryüzü üzerindeki varlığı azaldı. Hatta büyüklerden bir topluluk böyle kişilerin mevcut olmadığını iddia etmişlerdi. Gerçekte ise her zaman bu gibi insanlar mevcuttur, ancak havas olan insanların gafleti ve avam olan insanların yüz çevirmesinden dolayı Allah onları gayret ridâsıyla örttü ve onları gizlilik çadırıyla sakladı. Kim ki onları sadakatle ve ciddiyetle ararsa inşallah onlardan birisini bulması zor olmaz. Doğruluk üzerine konulduğu şeyi kesen bir kılıçtır. Yeryüzü Allah'ın dinini hâkim kılacak kimselerden hiçbir zaman boş kalmaz. *Resûlullah (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:* "Ümmetimden bir cemaat, kıyamete kadar hak üzere olmaktan ayrılmaz. Onlara muhalefet edip düşmanlık yapanlar, Allah'ın emri gelene kadar onlara bir zarar veremezler." [Müslim, İmârat, 53] _Onlar yeryüzünün yıldızları, emanetin taşıyıcıları, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) vekilleri, peygamberlerin vârisleridirler. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır._ *Abdullah b. Alevî el-Haddâd* [kuddise sırruhû]

Abdülhâlik-ı Gucdüvânî [kuddise sırruhû]'nun halifelerinden olan Hâce Evliyâ-i Kebir [kuddise sırruhû] büyük veliler arasında adı geçen ârif bir şeyhti. Aslı Buhara'dan gelmedir. Zâhiri ilim tahsiliyle uğraşırken bir gün çarşıda Hâce Abdülhâlik-ı Gucdüvânî [kuddise sırruhû] ile karşılaştığında şöyle dedi: "Elindeki eti ben taşıyayım." Gucdüvânî [kuddise sırruhû] eti taşıması için ona verdi. Eve kadar beraber geldiler. Evinin önünde Evliyâ-i Kebîr'e bakarak şunu söyledi: "Bir saat sonra gel de, birlikte yemek yiyelim." Oradan ayrıldıktan sonra, kalbinde zâhiri ilme karşı bir istek duymadı. Kendinde şeyhin hizmetine karşı meyil hissetti. Bir saat sonra, Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’nin [kuddise sırruhû] yanına gittiğinde Gucdüvânî [kuddise sırruhû] onu öperek şunu söyledi: "Sen benim oğlumsun." Bundan sonra ona bu yolu gösterip öğretti. Evliyâ-i Kebir de tarikat yolu ile meşgul oldu ve hocaya gitmeyi de bıraktı. Fakat her nerede hocasını görse hocası kendisini azarlar, ilmi bıraktığından dolayı kızıp şunu söylerdi: "Medreseye dön ve ilmine devam et." O hocasının bu sözünü kabul etmez ama ona karşı cevap da vermezdi. Bir müddet sonra, hocası bir gece büyük günah işledi. Sabahleyin hocası ile karşılaştığında hocası yine Evliyâ-i Kebir'e sataştı. Bunun üzerine Evliyâ-i Kebir, hocasına şunu söyledi: "Efendim, sen bu gece şöyle şöyle çirkin bir iş işledin; bir de bana ders verip, beni Hak yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorsun!" Bu söz üzerine hocası çok utandı. Bu arada sûfiyyenin yüksekliğini ve üstün hallerini sezerek anladı. Hâce Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’nin [kuddise sırruhû] huzuruna gelip tövbe etti ve tarikata girdi; onun huzurunda iyilerden oldu.

*عِمَارَةُ الْقَلْبِ نِعْمَةٌ ، وَعِمَارَةُ الِّلسَانِ فِتْنَةٌ* _Kalbin mâmur olması bir nimet;_ _Dilin mâmur olması ise bir fitnedir._ *Cüneyd-i Bağdâdî* [kuddise sırruhû]

*Bu adımlarımın, Allah yolunda atılan adımlar olmasını arzu ediyorum!* Rasûlullah (aleyhisselâm), Muhâcirler ve Ensâr’dan bâzılarıyla birlikte Muâz b. Cebel'i (radıyallâhu anh) Yemen’e vâli olarak uğurlamaya çıkmıştı. Muâz (r.a) binek üzerinde, Allah Rasûlü ise onun yanında yaya olarak gidiyordu. Hz. Muâz: *“Yâ Rasûlallah! Ben binitliyim, Siz ise yayasınız! Ben de inip sizinle ve ashâbınızla birlikte yürüsem olmaz mı?”* diye mahcûbiyetini dile getirdi. Onu teskîn eden Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm), kendisini meşgûl eden esas düşüncenin ne olduğunu şöyle ifade buyurdu: *“Ey Muâz! Bu adımlarımın, Allah yolunda atılan adımlar olmasını arzu ediyorum.”* [Diyârbekrî, Târihu’l-hamîs, Beyrut, ts, II, 142]